[1*] Ebû Leheb, Muhammed aleyhisselamın amcası idi. Kızları Rukıyye ile Ümmü Gülsûm, onun oğulları Utbe ve Uteybe ile evlenmişlerdi. Kur’an’a çağırmaya başlayınca araları bozuldu ve oğulları eşlerini boşadılar. Sure, Ebû Leheb ve eşinin, Nebîmize büyük sıkıntılar verdiğini göstermektedir. Verdikleri sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun tövbe kapısı, ölüm öncesine kadar açıktır (Nisa 4/17-18). Nebîmiz şöyle demiştir: “Allah kulunun tövbesini, can boğaza gelinceye kadar kabul eder.” (Tirmizi, Daavat 98; İbn Mace, Zühd 30; Ahmed b. Hanbel, 2/132, 153)
Ebu Leheb ve eşinin Nebîmize karşı davranışları, hiçbir zaman Firavun ve ailesinin Musa aleyhisselama ve İsrailoğulları’na karşı davranışları seviyesinde olmamıştır. Onlar da ölüm gelmeden tövbe edip dönüş yapabilirlerdi ama yapmadılar. Firavun ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ile orduları, onları yakalamak ve ezmek için hemen peşlerine düştüler. Boğulmak üzereyken Firavun dedi ki: “İsrailoğulları’nın inanıp güvendiği ilahtan başka ilah olmadığına inandım. Ben de tam teslim olanlardanım.” (Allah şöyle dedi:) “Şimdi mi? Oysa bu ana kadar isyan içinde, bozguncunun tekiydin. Bugün senin cesedini koruyacağız ki senden sonrakilere bir âyet /ibret olsun. Çünkü insanların çoğu âyetlerimize yeterli ilgiyi göstermezler.” (Yunus 10/90-92).
Bu hükümlerin Ebû Leheb ve eşi için de geçerli olduğunda şüphe yoktur. Ama İbn-i Abbas’a ait olduğu iddia edilen bir rivayet, âyetlerin önüne geçirilerek Tebbet Suresi’nin Ebu leheb ve eşi hayatta iken indiği kabul edilir. Rivayet şöyledir:
“En yakın akrabanı uyar.” (eş-Şuarâ 26/214) âyeti inince Nebî aleyhisselam Safâ tepesine çıkıp "Ey Fihr oğulları! Ey Adiy oğulları!.." diye Kureyş’in bütün oymakları toplanıncaya kadar bağırdı. Herkes toplandı. Gidemeyecek olan da yerine bir kişiyi gönderdi ki ne olduğunu anlasın. Ebu Leheb ve bütün Kureyş gelince Nebîmiz: “Size şu vadide bir düşman süvari birliğinin hücum etmek üzere olduğunu söylesem bana inanır mısınız?” diye sordu. Dediler ki: "Evet! Şimdiye kadar ağzından doğru sözden başka bir şey çıktığını görmedik.” Bunun üzerine şöyle dedi: "Sizi suça bağlı bir azapla yüz yüze gelmenizden önce uyarıyorum.” Sonraki günlerde Ebû Leheb: “Ellerin kurusun, bir şey yapamaz ol! Bizi bunun için mi topladın?” dediği için Tebbet suresi indi. (Buhârî, Tefsîr, 111)
Bu olay, kurgusu bozuk bir yalandır. Tek görgü tanığı, olayın olduğu iddia edilen tarihten yaklaşık on sene sonra doğmuş olan İbn-i Abbas’tır. Böyle bir olay olsaydı çok sayıda görgü tanığı olurdu.
İkinci yanlış şudur: “En yakın akrabanı uyar.” (eş-Şuarâ 26/214) emri, Mekke’de verilmiştir. Orada Nebîmizin en yakınları Kureyş kabilesi değil, Kureyş’in Haşim oğulları oymağından Abdülmuttalib oğullarıdır. Çağırsa yalnız onları çağırırdı. “Gidemeyecek olan da yerine bir kişiyi gönderdi.” deniyor. Mekke’de Kureyş kabilesi dışında kimse yoktu ki, gidemeyecek olan yerine bir başka kabileden birini göndersin. Ayrıca “Ellerin kurusun!” sözünü Ebû Leheb söylediyse eşinin suçu ne ki, aynı surede o da yer almaktadır.
Zaten böyle bir çağrının arkasından Tebbet suresi gibi bir sure inmez. Çünkü Allah, her insana, düşünüp uyanabilmesi için yeterli süre verir. İlgili âyetlerden biri şöyledir: “Allah, insanların kötülüklerinin karşılığını, iyiliklerinin karşılığını verdiği çabuklukta verseydi hayatları biterdi. Ama O, kendisiyle yüzleşmeyi umursamayanları azgınlıkları içinde bırakır da bocalar dururlar.” (Yunus 10/11. Ayrıca bkz. Nahl 16/61, Fatır 35/45)
ٍİbn-i Abbas’tan en çok hadis rivayet eden İkrime’nin hiç görmediği Ebû Râfi‘den yaptığı iddia edilen rivayete dayanılarak da Ebu Leheb’in Bedir Savaşından sonra Mekke’de öldüğü söylenir (Ahmed b. Hanbel, Müsned c. VI, s. 9). Bütün bunlar, Tebbet Suresi’nin Ebu Leheb’in ölümünden önce inmiş olmasını gerektirir. Halbuki bu surenin Ebu Leheb ve eşinin ölümlerinden önce inmiş olması, hem surenin metnine hem Kur’an’ın çok sayıda ayetine aykırıdır. Bütün bu yalanlar, Kur’an’da olmayan kader inancını, Müslümanlara kabul ettirmek için uydurulmuş olabilir.
[2*] Arap dili ve tefsir âlimi el-Ferrâ’ (ö.207/822) تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ = “Ebu Leheb’in elleri kurusun!” Cümlesinin beddua, وَتَبَّ = “zaten kendisi bile kurudu” cümlesinin de ve kad tebbe = (وقد تب) takdirinde haber cümlesi olduğunu söylemiştir. (İcaz’ul-beyân an Meânî’l-Kur’ân) İkinci cümlenin haber cümlesi olması da Sure’nin Ebu Leheb’in ölümünden sonra indiğinin delilidir. Kişinin ölümüne kadar tevbe kapısı açık olduğu için (Nisa 4/17-18) onun ölümünden önce inmiş olamaz. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)