TARIK / GECE GELEN SURESİ

İniş Sırası: 36 • Mushaf Sırası: 86 • Mekki Sure • 17 Ayettir

Tarık, Kutup Yıldızıdır. Gökyüzünde Küçük Ayı ve Büyük Ayı takım Yıldızlarına bakılarak kolayca bulunabilir.

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. Andolsun göğe ve geceleyin gelene.[*]

Târık, yolda yürüyen demektir; daha çok gece gelen anlamında kullanılır. (Müfredat) (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

2. Geceleyin gelen nedir bilir misin?
3. O, (karanlığı) delip geçen yıldızdır[*].

Kuzey yarım kürede her gece doğan ve güçlü ışığı olan tek yıldız Kutup Yıldızıdır. Ekvatora sıfır, kutup noktasına 90 derecelik açı yapar. Bu ikisi arasındaki her yere yaptığı açı, oranın enlemi kadardır. Konum ve yön belirlemede en önemli göstergedir. Birtakım işaretlerle ve o yıldızla da (Kutup Yıldızı ile) yollarınızı bulursunuz.” (Nahl 16/16) “Allah yıldızları sizin için oluşturdu ki, karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız. Ayetlerini, bilen bir topluluk için tek tek açıklamıştır.” (En’âm 6/96-97) (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

4. Üzerinde gözetici bulunmayan hiç kimse yoktur.[*]

Yüce Allah göğe ve onun ışıkları ile karanlıkları delip geçen yıldızlarına yemin ederek her insanın başına Allah tarafından bir gözetleyici konduğunu belirtmektedir: "Hiçbir can yoktur ki başında bir koruyucu olmasın." ifadenin bu şekilde dile getirilmesi şu gerçeği pekiştirmek içindir. Hiçbir insan yoktur ki başında kendisini gözetleyen, yaptıklarını bir bir kaydeden, kendisini koruyan bir bekçi bulunmasın. Her insanın başında bu bekçi Allah'ın emriyle verilmiştir. insanın nefsine yardım eder. Zira nefis sırların ve düşüncelerin atağıdır. Çalışmanın ve karşılık almanın temeli ona dayanır.

Öyle ise ortada başıboşluk ve anarşi diye bir şey yoktur. insanlar yeryüzüne böyle serbest bekçisiz olarak salınmış değildir. Dünyanın vaadlerine koruyucusuz salınmış değillerdir. Gözetleyicisiz dilediklerini yapsınlar şeklinde bırakılmamışlardır. Herşey doğrudan en ince noktalarına varıncaya kadar tespit edilmekte, sayılmaktadır. insan bu doğrudan dakik tespitler ile hesaba çekilecek, sorgulanacaktır. Ayet-i kerime korkunç bir mesaj da vermektedir. insan nerede olursa olsun, isterse hiç kimsenin olmadığı bir yerde bulunsun. Asla yalnız olmadığını hissetmektedir. Bütün gözetleyicilerden uzaklaştığı tüm gözlerden gizlendiği ve her ışıktan emin olduğu bir sırada dahi kendini gözetleyen bir muhafız ile yüzyüzedir. Bu muhafız her tür perdeyi yırtmakta ve her gizli şeye nüfuz etmektedir. Tıpkı herşeyi örten gecenin perdesine nüfuz eden, ışığıyla delip geçen yıldız gibi. Allah'ın sanatı her yerde aynı damgayı taşımaktadır. insanın iç dünyası ile dış dünyasındaki bu sanat bir ahenk içindedir. (Seyyid Kutub Tefsiri)

5. İnsan neden yaratıldığına bir baksın:
6. Atılan[*] bir sıvıdan yaratıldı.

“Atılan” anlamı verdiğimiz dâfik kelimesinin kökü olan difk = دفق, bir kerede akıp giden anlamındadır (el-Ayn). (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

7. (O sıvı), bel kemiği ile leğen kemikleri[*] arasından çıkar.

Leğen kemikleri anlamı verdiğimiz “et-terâib (التَّرَائِبِ)” toprak anlamındaki türab (التُّرَابُ)’dan türemiş olup hem ism-i fail hem de ism-i mef’ul anlamına gelebilen feîl (فعيل) kalıbındaki terîbe (تريبة)’nin çoğuludur. Kelimenin sonuna eklenen tâ (ة), ona, mübalağa yani bir şeyin çokça yapılması anlamı kazandırır. Üremeye sebep olan sperm ve yumurta, kişinin arka taraftan çıktığından (A’raf 7/172) terâib, kişinin arka tarafında ve vücudun toprakla çokça teması olan bölgesinde olur. Zaten leğen kemikleri vücudun arka tarafındadır. Bir de “et-terâib (التَّرَائِبِ)” kelimesi çoğul olduğu için Arap dili açısından o kemikler, üç veya üçten fazla olmalıdır. Leğen kemikleri, biri sağda diğeri solda olmak üzere 2 tanedir ama her biri (ilium, iskium ve pubis isimli) 3 kemiğin birleşmesinden oluşur. Bu nedenle leğen kemiğinin 3 farklı anatomik bölgesi bulunur. Bu da terâib kelimesinin çoğul yapısına uygun olur. Sözlük yazarları, kelimenin toprakla ilgisini koparmış, “et-terâib (التَّرَائِبِ)”e göğüste takı takılan yer anlamını vermişler (Lisan’ul-arab) ve ayet bu anlama uyarlanmıştır. Hiçbir dayanağı olmayan bu anlamın o kelimeye verilmesi, yumurta ve spermin, aynı bölgeden çıktığının bilinmemesinden kaynaklanmış olabilir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

8. Elbette Allah onu, ilk haline (döllenmiş yumurta haline) dönüştürmenin ölçüsünü de koyar[*].

قَادِرٌ (Kadir), bir şeyin ölçüsünü oluşturan veya ona güç veren anlamına gelir. (Müfredat, Mekâyîs) Yeniden yaratılışta toprak, ana rahmi görevi görecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Yaratmayı başlatan, sonra da tekrarlayan O’dur.” (Rum 30/27) “İnsan kemiklerinin bileşimini tekrar gerçekleştiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet (Biz bunu yaparız), parmak uçlarını bile eski haline getirmenin ölçüsünü koyan Biziz. Ama, günahkar kişi, ilerisi ile ilişiğini kesmek ister.” (Kıyâme 75/3-5) (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

9. Dönüşüm, sırların ortaya döküleceği günde (kıyamet gününde) olur.
10. O gün insanın ne bir kudreti, ne de bir yardımcısı kalır.
11. Andolsun o dönüşlü göğe,
12. çatlayıp yarılan yere![*]

Ayet-i kerimede geçen "rec" yağmur demektir. Gök ardarda onu gösterdiği için böyle demiştir. "Sed" kavramı ise yeri yarıp filizlenen bitki demektir. Bunların her ikisi de hayatın birer tablosunu sergileyen sahnelerdir. Bitkinin hayatı ve ilk yaratılışı: Gökten inen bir su ve yerden filizlenen bir bitki... Bunlar bel kemiği ile göğüs kemiği arasından fışkırıp gelen suya ve rahmin karanlıklarında gelişen cenine o kadar benzemektedir ki... Hayat aynı hayattır. Sahne aynı sahnedir. Hareket aynı harekettir. Değişmeyen bir düzen, eşsiz bir sanat açıkça sanatkârını göstermektedir. Bu öyle bir sanatkardır ki ne sanatının gerçek bir benzeri kopya edilebilir ne de dış şekilleri ortaya konabilir. (Seyyid Kutub Tefsiri)

13. Şüphesiz bu, kesin ayırt edici bir sözdür.[*]

Lafzen, “hüküm veren bir söz” veya “ayırd edici bir söz”, yani doğru ile yanlış arasında ayrım -burada, bir tarafta “ölüm”den sonra hayatın devamlılığına inanç, diğer tarafta bu ihtimalin reddi arasında ayrım. (Muhammed Esed Tefsiri)

14. Şaka değildir.
15. Elbette o (Kur’an’ı kabule yanaşmaya)nlar, onu engellemek için tuzak üstüne tuzak kuruyorlar.
16. Ben de (onları yakalamak için) bir tuzak kuruyorum.
17. Onun için sen kâfirlere[*] mühlet ver, onlara az bir zaman tanı.

Kafir sözlükte bir şeyi örtme anlamına gelir. Allah Kur'an'da çiftçi için kafir kelimesini kullanır. Hadid 20. ayette çiftçi için kafirin çoğulu olan kuffar kelimesi geçer; "kemeseli ğaysin a’cebelkuffare nebatuhu." Ayetteki ifade "bu hayat, bitirdiği bitkilerle çiftçileri hayran bırakan bereketli yağmura benzer" anlamına gelir. Çiftçiye kafir denmesinin sebebi toprağa tohum ekip üstünü toprakla örtmesinden dolayıdır. Allah'ın varlığını red edenlere kafir denmesi de imanlarının üstünü örtüp Allah yokmuş gibi, Allah'ı görmezden gelerek yaşamalarından ileri gelir. Allah'ın yarattığı düzende herkes Allah'ın varlığına ve birliğine şahit olur ve kabul eder. Fakat sonradan bunun üstünü örtüp görmezden gelebilir. Buna delil Al-i İmran 106. ayettir; Bazı yüzlerin ak olacağı, bazı yüzlerin de kararacağı günde, yüzleri kararanlara şöyle denir: "Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın şu azabı!” Hesap günü herkesin inandığını itiraf ettiği gündür. Bu anlamda bir müslüman Allah'ın bir emrini beğenmeyip, onun yerine kendi veya bir insanın görüşünü veya başka bir dinin hükmünü koyarsa, Allah'ın emrinin üstünü örtmüş, kafir olmuştur. Bunun örneği İblis'tir. Bakara 34. ayette şöyle anlatılır; "Meleklere “Âdem’e secde edin!” dediğimizde hemen secdeye kapandılar ama İblis öyle yapmadı, büyüklenerek direndi ve kâfirlerden oldu." İblis kendisini haklı görerek Allah'ın emrini kendi düşüncesiyle örttüğü yani kendi düşüncesini tercih ettiği için kafir olmuştur. Allah'ı veya emirlerini örten; görmezden gelen veya beğenmeyen herkes kafir olur. (Onur)