ŞEMS / GÜNEŞ SURESİ

İniş Sırası: 26 • Mushaf Sırası: 91 • Mekki Sure • 15 Ayettir

Allah bu fotoğraftaki Ay'a yemin ediyor.

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. Yemin olsun Güneş’e ve ışığının parladığı kuşluk vaktine,
2. Güneş’in ardından gelen Ay’a,
3. Ve ışıdığı zaman güne.
4. Ve kapladığı zaman geceye.
5. Göğe ve onu bina edene,
6. Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene,
7. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.
8. Ardından da ona bozukluğunu[1*] ve takvasını[2*] ilham edene[3*] ki,

[1*] Kök anlamı açmak ve yarmak olan “fecr” kelimesi ve türevleri, Kur’an-ı Kerim’de hem sözlük anlamında hem de izafi anlamda kullanılmıştır. İzafi yani Kur’an’da kullanılan anlamda “fücûr” kelimesi; takva elbisesini çıkartıp hayâ perdesini yırtarak haktan sapmak ve günaha dalmaktır. Kur’an’da yerilen, yasaklanan ve insanın cehenneme gitmesine sebep olan her söz, eylem ve davranış fücûrdur. Dolayısıyla fücûr kelimesi; isyan, fısk, zulüm, cürm, kizb ve günah kelimeleri ile eş; takva, itaat, ihsan, sıdk ve birr kelimeleri ile zıt anlamdadır. (Diyanet Dergi, Fecr-Fücûr ve Fâcir Makalesinden alıntı, Yazan: Doç. Dr. İsmail Karagöz)

***

[2*] Sözlükte “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, çekinmek” anlamlarındaki vikāye mastarından türeyen takvâ, Allah'a karşı yanlış yapmaktan çekinmek, sevgisini kaybetmekten korkmak, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımak, bunun için de kendini yanlışlardan ve günahlardan korumak demektir. Bu özeni gösteren insanlara müttaki denir. Bakara ikinci ayette Kur'an'ın müttakiler için rehber olduğu ifade edilir. İşte o Kitap budur. Bu konuda şüphe yoktur Müttakîler/yanlışlardan sakınanlar için rehberdir. Bu rehbere uyan yanlışlardan ve günahlardan korunmuş, Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşadığını göstermiş olur. Bu aynı zamanda insanların Allah katındaki kıymetlerini, derecelerini gösterir. Allah katında üstünlük ancak takvanın derecesiyle orantılıdır. Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi soylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Allah bilendir, (her şeyden) haberdar olandır. (Onur)

***

[3*] İlham, Allah’ın, kulunun kalbine bir şey doğurmasıdır Yusuf 12/24. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

9. Nefsini arındıran, kurtuluşa ermiştir.
10. Kim de nefsini azgınlaştırırsa, kaybetmiştir.[*]

Bu ve benzeri ayetlerden İslam'ın insana bakışı bütün çizgileri ile ortaya çıkıyor. Buna göre insan denen şu yaratık, çift yönlü bir mizaçta, çift yönlü yetenekte ve çift yönlü eğilimde yaratılmıştır. Biz "çift yönlü" deyimi ile insanın yaratılış gerçeğini ifade etmek istiyoruz. Şöyle ki insan ilahi soluk ile bir çamur parçasından yaratılmıştır. Bu gerçek bize insan yapısının çift yönlülüğünü yani hem iyiliğe hem kötülüğe, hem doğruluğa hem de sapıklığa meyyal olduğunu göstermektedir. insan neyin iyilik ve neyin kötülük olduğunu ayırabilir. Nitekim yine insan kendini iyiliğe de kötülüğe de aynı oranda yöneltebilir. Bu güç, onun benliğinin özünde gizlidir. Kur'an-ı Kerim bu gücü, zaman zaman "ilham" sözcüğü ile ifade eder. "Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene andolsun." Bazen de bu gücü Kur'an "hidayet" doğru yolu bulma, sözcüğü ile ifade eder. "Biz ona eğri ve doğru iki yol gösterdik." (Beled 10) Kısacası bu güç insanın özünde "yetenek" şeklinde gizlidir. Kutsal mesajlar, yönlendirmeler ve dış etkenler bu yetenekleri uyarmaktan, bilemekten öteye gidemez. Bunlar ancak ve ancak bu yetenekleri şu veya bu yöne yönlendirme fonksiyonunu üstlenebilirler. Ancak hiçbir zaman bu yetenekleri yoktan var edemezler. Çünkü onlar, doğuştan yaratılmışlardır. insanın tineti şeklinde içine yer etmiştir. Ve ona gizlice ilham edilmiştir.

Bir de insanın benliğinde gizli olan ve doğuştan gelme yeteneklerinin yanında sağ duyu vardır ki, bu güç insanın benliğinde onu yönlendirir. İşte insan bu güce göre sorumluluk taşır. Kim bunu kendini arıtıp temizlemede, kendisindeki yeteneklerini geliştirmede kullanırsa, o kişi kurtuluşa ermiştir. Kim de bunu karartır, köreltir ve cılızlaştırırsa, ziyana uğramıştır. "Kendini arıtan saadete ermiştir, kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır."

Öyleyse insana, seçmeyi ve yönlendirmeyi sağlayan sağ duyunun bahşedilmesinin bir sonucu olarak sorumluluk yüklenecektir. "Yönlendirmeyi sağlayan" dedik, bununla insanın doğuştan gelen ve hem iyilik alanında hem de kötülük alanında aynı derecede gelişmeye uygun olan yeteneklerin yönlendirmesini sağlayan güçtür demek istiyoruz. O halde bu öyle bir güçtür ki karşılığında sorumluluk vardır, karşılığında yükümlülükler vardır ve karşılığında özveri vardır.

Yüce Allah insanlara acıdığı için, onları ne fıtratlarına kazınmış yeteneklerine ve ne de hareketlerine hakim olan sağduyu gücüne bırakmıştır, aksine insanoğluna, ince ve değişmez ölçüler veren, imanın ilhamlarını gerek ruhunda gerek vücudunda ve gerekse kendini saran çevresinde bulunan "doğru yol"un delillerini gözlerinin önüne seren, azgın arzuların kışkırtıcılığını önünden kaldırıp Hakk'ı gerçek biçimi ile görmesini sağlayan "Kutsal mesajlarla" ile onu desteklemiştir. Böylece insanoğlunun önünde yol hiçbir kuşku ve karanlığa yer kalmadan apaçık olarak belirir. Ve İşte o zaman sağduyu kendi seçtiği ve üzerinde yürüdüğü yönün gerçek niteliğini bilerek ve kavrayarak hareket eder.

Bütün bunlardan sonra yüce Allah, nefsini saptıran doğru yolu bulmasına engel olan ve onu kirleten kimsenin başına gelecek zarara ve kötü akıbete örnek sergiliyor. Bu örnek Semud kavminin başına gelen ilahi gazap (kızgınlık) ceza ve helak ta canlanmaktadır. (Seyyid Kutub Tefsiri)

11. Semûd toplumu, azgınlığı nedeniyle yalanladı.
12. En haydutları ayaklandığı zaman,
13. Allah’ın elçisi onlara: ’Allah’ın devesine ve onun su içme hakkına dokunmayın’ dedi.
14. Fakat elçiye inanmadılar da deveyi devirip boğazladılar.[*]. Bunun üzerine, Rableri onların günahlarını kendi başlarına geçirdi de o yurdu dümdüz etti.

Deve, Salih aleyhisselamın elçiliğinin belgesi olduğu için şehrin suyunu bir gün halk, bir gün de deve içiyordu. Böyle bir deve varken halkı, Salih’in, Allah’ın Elçisi olmadığına inandırmak imkansızlaşıyordu. Bu sebeple deveyi işkenceyle öldürüp kendilerini ispatlamaya çalıştılar (Şuarâ 26/141-159, Kamer 54/23-31). (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

15. O hayırsız[*], bu işin böyle biteceği korkusunu taşımıyordu.

Buradaki zamir, أَشْقَا eşka lafzı ile ilişkilendirilmiştir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)