SAF / SIRA SURESİ

İniş Sırası: 109 • Mushaf Sırası: 61 • Medeni Sure • 14 Ayettir

Şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, yanyana, kurşunla kenetlenip kurulmuş bir duvar gibi saf kurarak savaşanları sever. (Saf 4)

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı yücelterek tesbih ederler. Azîz; daima üstün ve Hakîm; bütün kararları doğru olan O’dur.
2. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?[*]

Ali İbni Talha, İbni Abbas'tan rivayetle der ki; İbni Abbas şöyle söylemiştir: Cihad farz olmadan önce inanan bazı kimseler diyorlardı ki: Yüce Allah'ın bize işlerin en güzelini göstermesini isterdik ki biz de onu yapalım. Yüce Allah onların bu isteklerine bağlı olarak en çok sevdiği eylemin kesin bir şekilde inanmak ve imana karşı gelen ve onu kabul etmeyen isyankârlara karşı cihad etmek olduğunu peygamberine bildirdi. Cihad farz olduktan sonra müminlerden bazıları bu emirden hoşlanmadılar ve böyle bir iş onlara zor geldi. Bunun üzerine yüce Allah şu ayetini gönderdi:

"Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?"

"Yapmayacağınız şeyi söylemek, Allah katında büyük gazaba sebeb olur." İbni Cerir ayetlerin tefsirinde bu görüşü tercih etmiştir.

İbni Kesir de tefsirinde der ki: Tefsir bilginlerinin çoğu bu ayeti şu şekilde yorumlamışlardır: Müminler cihadın farz olmasını arzu ettikten sonra cihadın farz kılınması ve ardından bazılarının ona yanaşmamaları üzerine bu ayet inmiştir. Bu ayeti aynen şu ayet gibi yorumlamışlardır:

"Daha önce kendilerine `savaştan uzak durun, namazı kılın ve zekatı verin' direktifi verilmiş olanları görmüyor musun? Şimdi üzerlerine farz kılınınca, onların; Allah'tan korkar gibi ya da bundan bir daha fazla insanlardan korkan bir grubu, "Ey Rabbimiz, niye üzerimize savaşmayı farz kıldın, biraz daha mühlet tanısaydın olmaz mıydı?" dedi. Onlara de ki; `Dünya zevki kısa sürelidir. Ahiret ise sakınanlar için daha hayırlıdır. Orada kıl payı bile haksızlığa uğramazsınız: '

"Nerede olursanız olun, surlarla tahkim edilmiş kalelerin içinde bile olsanız, ölüm sizi bulur." (Nisa suresi, 77-78)

Katade ve Dehhak der ki; bu ayet "şöyle savaştık, böyle vuruştuk, şöyle sapladık, böyle yaptık" dedikleri halde böyle bir şey yapmayan bir kesimin ağzının payını vermek için inmiştir.

Ayetlerin normal akışından ve savaştan söz edilmesinden anlaşılıyor ki, bu ayetlerin iniş sebebi tefsir bilginlerinin çoğu tarafından belirtilen ve İbni Cerir tarafından tercih edilen görüştür. Şu kadar var ki, Kur'an hükümleri her zaman ayetlerin indiği şartlardaki olaylardan daha geniş kapsamlıdır ve inmesine sebep olan şartların ve durumların çok ötelerine kadar uzanmaktadır. Bu nedenle biz iniş sebeplerini ortaya koyan rivayetleri ve olayın bu ayetlerle ilgisini kabul etmekle beraber onların anlamlarının kapsamlı ve genel olduğunu belirtmeden geçemiyoruz.

Bu ayetler, meydana gelen bir olay ya da olaylar üzerine bir paylamayla başlamaktadır:

"Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?"

Hemen ardından bu davranışı ve bu ahlâkı alabildiğine çirkin ve tiksindirici gösteren bir nefret ifadesi yer almaktadır: (Seyyid Kutub Tefsiri)

3. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.
4. Şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, yan yana, kurşunla kenetlenip kurulmuş bir duvar gibi saf kurarak savaşanları sever.[*]

Bundan dolayı Allah Teâlâ onların yapabilecekleri amellerden sevdiği bir ameli haber vererek buyuruyor ki haberiniz olsun ki Allah Teâlâ kendi yolunda sağlam bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever, Allah'ın sevgilisi olmak için müminlerin de böyle yapmaları gerekir. Dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur ki, bu sûrede fâsılası (âyetin son harfi) ile yalnız bu âyete tahsis edilerek tekvücut olmanın önemine işaret edilmiştir ki, sûreye "Saff Sûresi" denilmiş olması da bunu göstermektedir . kurşunlu bina, parçaları kurşunla kenetlenerek yekpare bir cisim haline gelmiş olan sağlam bir bina demektir. İşte müminlerin sosyal durumları gerek Saffât Sûresi'nin başında ve gerek Fetih Sûresi'nde yer alan "Onlar, filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış ve gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider..." (Fetih, 48/29) âyetinde ifade edilen benzetme ve tasvir üzere sağlam bir irtibât ile bir diğerine bağlanmış kuvvetli bir yapı teşkil etmeli ve İslâm mücahidleri böyle birbirlerine kenetlenmiş tek bir saf halinde çarpışmalıdır. Şüphesiz bu benzetmede, ferdlerin cismen tekdüzen bir şekil ve nizam ile terbiye ve asayişleri konu edildiği gibi, kalben niyet ve imanlarının da bir kelime etrafında toplanacak ve birbirlerini sevip sayacak bir surette samimiyet ve kararlılıkta olması mevzu bahistir. Bazı müfessirlerin beyanına göre de bu âyette ordunun en önemli teşkilatının piyade olduğuna da işaret vardır. Çünkü süvari, donanma ve diğer birimlerde de her ne kadar cereyan ederse de en fazla saf harbi piyadede meşhurdur. Binaenaleyh askeri terbiyede hem fizikî düzene hem de din terbiyesi ile kalbî ve manevi birliğe itina gösterilmesi ve müminler arasında bu birlik ve sevgiyi bozacak ahlâksızlıklardan son derece kaçınılması gerekmektedir. Bunun yapılabilmesi için de gaye, güzel tayin edilmeli ve alçak maksatlar terkedilip Allah yolunda en yüksek ve en yüce gayeye yapışılmalıdır. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

5. Bir zamanlar Musa kavmine: “Ey kavmim! Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde neden bana eziyet ediyorsunuz?” demişti.[*] Onlar (Musa'ya itaat etmemekle) yoldan sapınca Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Çünkü Allah, hakkın sınırlarını çiğneyen toplumu (fasıklık yolunu tercih ettikleri müddetçe) doğru yola iletmez.

Hz. Musa’nın İsrailoğullarından gördüğü “eziyet”, Saf sûresinden sonra indiği kesin olan Ahzâb sûresinin 69. âyetinde bir kez daha dile getirilecektir. Orada bir parça daha ayrıntı verilse de, olayın detaylarına girilmemiştir. (Olaya atıf yapan bir not için bkz: 33:69, not 86.) Zira Kur’an, tarihi olayların hikâyesine, zamanına, mekânına ve hatta kahramanlarının kimliğine odaklanmaz. Kur’an kimin, nerede, ne zaman, kimlerle ne yaşadığından daha çok, o yaşanmışlıktan çıkaracağımız ibrete odaklanır. Burada varlığını ümmetinin iki cihan saadetine adayan bir rasûlün, ümmeti tarafından eziyete uğraması kınanmakta, zımnen Muhammed ümmetine şöyle denilmektedir: Müslüman İsrailoğullarının yaptığı gibi siz de Yahudileşmeyin! Size hayatını vakfedenlere eziyet etmeyin! (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

6. Meryem oğlu İsa da şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Ben, Allah’ın elçisiyim; size, önümde bulunan Tevrat’tan olanı onaylamak ve benden sonra gelecek ve ayırıcı özelliği[1*] Ahmed[2*] olan elçiyi müjdelemek için geldim.” Muhammed onlara açık belgelerle gelince: “Bu, açık bir büyüdür” demişlerdi.

[1*] Ayet metninde geçen isim kelimesi varlıkları birbirinden ayırmaya yarayan kelime anlamında olduğu ve Nebîmiz adı Muhammed olduğu için kelimeye bu anlam verilmiştir.

[2*] Ahmed, hamd kökünden ism-i tafdil’dir; işini daha iyi yapan demektir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

7. İslâm'a çağrıldığı halde Allah hakkında asılsız şeyler uydurandan daha zâlim kimdir? Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.
8. Onlar Allah’ın nurunu boş laflarıyla[*] söndürmek isterler: ama Allah, hakikati inkar edenler ne kadar öfkelenseler de, nurunu bütün parlaklığıyla yaymaya devam edecektir.

Lafzen, “ağızlarıyla” -yani Allah’ın mesajını Muhammed (s) tarafından uydurulmuş “göz boyayan bir büyü” olarak tanımlamak suretiyle. (Muhammed Esed Tefsiri)

9. Dinini, bütün dinlere hâkim kılmak için Elçisini bu rehber (Kur’an) ve gerçek din ile gönderen Allah’tır. Varsın müşrikler / Allah’ı ikinci sıraya koyanlar bundan hoşlanmasınlar.
BÖLÜM 2
10. Ey iman edenler! Size, can yakıcı bir azaptan kurtaracak, kazançlı bir ticaretin yolunu göstereyim mi?
11. Allah'a ve Elçisine inanırsınız, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihadedersiniz. İşte bilirseniz, sizin için en iyisi budur.
12. (Böyle yaparsanız) O sizin günahlarınızı bağışlayacak ve sizi zemininden ırmakların aktığı cennetlere koyacaktır; kalıcı güzelliğin merkezi olan cennetlerdeki tarifsiz huzur köşklerine: işte gerçek büyük başarı budur!
13. Seveceğiniz daha başka şeyler de var: Allah'tan bir yardım, çok yakın bir fetih...[*] İman sahiplerine müjde ver!

Ayette müjdelenen [fethun karîbun] “yakın fetih” ifadesi, peşinen yani dünyada nasip edilen “Mekke’nin fethi”dir. (Mehmet Okuyan Tefsiri)

14. Siz ey iman edenler! Allah’ın destekçileri olun! Tıpkı Meryem oğlu İsa’nın, havarilerine “Allah’a giden yolda kim bana var gücüyle destek olur?” deyince, havarilerin “Biziz Allah dâvâsının gönüllü destekçileri!” demeleri gibi... Nitekim İsrâiloğullarından bir gurup (ona) inandı,[1*] bir gurup da inkâr etti.[2*] Bunun üzerine Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı dirençli kıldık: Sonunda galip gelenler onlar oldu.[3*]

[1*] Bunlar, Hadid 28’de “iman edenler” olarak anılan, teslise değil tevhide inanan muvahhid İsevilerdir. Luka incilinde 70 kişi oldukları kayıtlıdır. Arius, 4. yüzyıldaki tevhide dayalı çıkışını Hz. İsa’ya yardım sözü veren bu havarilerin inançları üzerine bina etmişti. Mü’minlere en yakın olarak nitelenen “Biz Nasârâyız diyenler” (5:82) de bu grubun Allah Rasûlü dönemindeki uzantılarıdır

[2*] Bu son cümle Hz. İsa’ya yönelik üç tür inkârı da içerir: 1) İsa’nın nübüvvetini inkâr. 2) İsa’nın verdiği 6. âyette dile gelen müjdeyi inkâr. 3) İsa’nın beşerliğini, dolayısıyla tevhid mesajını inkâr.

[3*] Bilinen mânada savaş yapmamış olan havariler, farklı bir cihad modelinin mimarları olarak sunulmaktadır. Onların “galip” gelmesi, bir kansız fetihtir. Aç aslanlara yem edildiler, öldürüldüler, taşlandılar fakat yılmadılar. Yürek avcılığından vazgeçmediler. Râğıb, havârî kelimesinin mânasını “avcı” olarak verir. Kelimeyi Arapça’dan türetenler “beyaz” anlamındaki hûr’a nisbet ederler. Yani havariler bir tür “yürek avcısı” idiler. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)