NAS / İNSANLIK SURESİ

İniş Sırası: 21 • Mushaf Sırası: 114 • Mekki Sure • 6 Ayettir

Deccal'in Vaazı Ve Eylemleri freskinden bir kare, Ressam : Luca Signorelli, 1499-1502, Bulunduğu Yer : San Brizio Klisesi

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,
2. İnsanların hükümdarına,
3. İnsanların ilahına.[*]

İlk üç âyet atf-ı beyan olarak, her biri bir öncekini açıklar. Yani: İnsanlığın Rabbi insanlığın yöneticisidir, insanlığın yöneticisi insanlığın İlâhıdır. İnsanoğlu birine sığınacaksa onun Rab, Melik ve İlâh sıfatlarını bi-hakkın taşıması gerekir ki, kendisine sığınanı koruyabilsin. Zamir yerine nâs’ın üç kez tekrarlanması hem beyan hem de insanın şerefliliğine bir göndermedir (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

4. Gizlice, sinsi sinsi vesveseler verenin şerrinden.[*]

Veya geçişli olarak: “sindirip geri bıraktıran vesvesecinin şerrinden” Hannâs, hunûstan geçişsiz olarak hem “kendisinden Allah’a sığınıldığında sinip geri çekilen”, hem de “sindiği yerde fırsat kollayıp ilk fırsatta insanı ayartmak için pusuda bekleyen” anlamlarını içerir. Vesvesenin sonucu şartlanma ve önyargı, bu ikisinin sebebi ise vesvesedir. İsm-i masdar olarak vesvâs, vesvese kaynağı olabilecek görünen görünmeyen, bilinen bilinmeyen, hayal veya gerçek, bilinçaltı veya bilinç üstü, duyular veya güdüler, vehim veya endişe (4:119-121) olmak üzere her tür vesvese kaynağıdır. Nasıl ki vesvâs’ın ayartmasından kurtulmanın yolu Allah’a sığınmak ise, vesvâs’ın oyuncağı olmanın sebebi de Allah’tan uzaklaşmaktır. Allah’a sığınmayanlar mutlaka sığınacak başka bir kapı bulurlar. Allah’tan başkasına sığınmak, sığınılan o kapıya tasavvurda rablik, meliklik ve ilahlık vasfını yakıştırmayla sonuçlanır. Bu Allah’tan rol çalmaktır. Neticede o kapı, sığınan kimse için bir vesvâs-i hannâs’a dönüşür. Bu vesvas-i hannâs’ın bir dış gerçekliğinin olup olmaması fark etmez. İcat edilmiş sahte bir görüntü olsa da, kendisi onun uydusu, o ise kendisinin öteki kişiliği olur (Bkz: 43:36-37). Şeytan ve nefsin bazı vesveseleri bir şey yaptırmamak için değil, insana yapması gerekeni unutturmak içindir (6:68; 18:63; 12:42). Bu fiskoslar içgüdülerin, egonun, bilinçaltının yüreğin kulağına fısıldadığı süslü yalanlar ve ayartıcı cazibedir. Tüm günah, isyan, küfür ve şirkin kaynağı da budur. Vesvâs-i hannâs’ın yalanına aldanmak… işte asıl günah budur ve bu mazeret değildir. Ondan sonra insandan sadır olan her kötülük, insanın kendi elleriyle yaptığı kötülük olarak kaydedilecektir (3:165; 42:30; 4:79). İşbu noktada Allah’a sığınmak, kişinin ferman dinletemediği gönlünü Allah’a ısmarlamak, bir yerde O’na sigortalatmaktır. Ve bu mânada isti’âze yapmak (sadece okumak değil) fiilî bir duadır. el-Vesvâsi’l-hannas, Âdemoğlu’nun atasını aldatan şeytan başta olmak üzere, onu doğru yoldan saptıran herkestir (Krş: 7:20-21). “Allah Rasûlü dedi ki: ‘Cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığınırım!’ Ebu Zer sordu: ‘İnsan şeytanı da olur mu?’ Allah Rasûlü cevap verdi: ‘Evet, o cin şeytanından daha şerlidir.’ (Ahmed b. Hanbel). (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

5. İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;[*]

"Vesvese", gizli ses demektir. "Hunus", gizlenmek ve dönüş yapmaktır. "Hannas", karakteri gereği çokça gizlenip dönüş yapan demektir.

Ayet-i kerimede önce sıfat genel olarak kullanılmıştır: "Sinsi vesveseci". Yaptığı iş de belirlenmiştir: "İnsanların içlerine vesvese veren." Sonra mahiyeti belirlenmiştir: "Cinlerden ve insanlardan olan" İfadenin bu şekilde sıralanışı; sözün başında sıfat olarak açıklanan sinsi vesveseciye karşı insanın içinde bir hassasiyet, duyarlılık, uyanıklık ve dikkat duygusu yerleştirilmektedir ki onun gerçek özelliğini anlayabilsin. Bu kötülüğünü hangi yolla gerçekleştirdiğini kavrayabilsin. Bu da onu savmak veya ona karşı dikkatli olma duyarlılığını kazandırmak içindir.

İnsanın iç dünyası bu teşvik ve uyarıdan sonra sinsi vesvesecinin insanların içlerine gizli gizli vesvese verdiğini öğrendiğinde, bu sinsi vesvesecinin gizli olan cinlerden ve insanların gönüllerine cinlerin sinsiliği gibi sinmeye çalışan, şeytanlar gibi vesveseler vermeye uğraşan insanlar olduğunu anlayınca, evet İşte bu gerçekleri öğrenince insanın iç alemi şer güçlerin nerede gizlendiklerini, nereden içeri girdikleri ve hangi yolla geldiklerini öğrendiğinden savunmak için harekete ve hazırlığa geçmeye başlar.

Cinlerin nasıl vesvese verdiklerini bu vesvesenin nasıl gerçekleştiğini bilemiyoruz. Fakat bunun etkilerini, insanın iç aleminin gerçeğinde ve hayat gerçeğinde görüyoruz. Hz. Adem ile İblis arasındaki mücadelenin, eski, çok eski olduğunu biliyoruz. Bu savaşı şeytan, içindeki kötü yaratılışından, insana karşı büyüklük taslayışından, kin ve kıskançlığından kaynaklanan bir duygu ile ilan etmiştir! Şeytan bu savaş için yüce Allah'tan izin istemiş, yüce Allah da bir hikmet gereği olarak ona izin vermiştir. Fakat insanı bu savaşta hazırlıksız, eli boş bırakmamıştır. İmanı onun için bir kalkan, zikri onun için bir hazırlık, eli boş sığınmayı da ona bir silah kılmıştır. İnsan ancak bu kalkanından, hazırlığından ve silahından habersiz olduğu zaman kınanacak bir yalnızlığa kendisini terk etmiş olur! İbni Abbas der ki: "Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Şeytan insanoğlunun kalbi üzerine çöker. İnsan Allah'ı andığında şeytan gizlenip kaçar. Allah'tan habersizleşince şeytan yine vesvese vermeye başlar."(Buhari bu hadisi senetsiz rivayet etmiştir.')

İnsanlara gelince onların vesvesecilerinden çok şey biliyoruz. İnsanların öyle vesveselerini biliyoruz ki bunlar şeytanların vesveselerinden daha çok tehlikelidir. Kötü arkadaş, kötülüğü beklemediği anda ve güvenilir dost olarak kabul ettiği için ona karşı ihtiyatlı olmadığı sıralarda arkadaşının kalbine ve aklına kötülüğü gizli gizli yerleştirmeye çalışır. Her güç sahibinin etrafını kuşatarak ona telkinlerde bulunan, onun yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasına ekini ve nesli helak etmesine azgın bir zorbaya dönüşmesine sebep etrafındaki şer çemberidir! Sözü süsleyerek ve parlatarak onu şüphe götürmeyen apaçık bir gerçekmiş gibi gösteren koğucular, laf taşıyıcılar da bunun gibidir.

İnsanın doğal ihtiyaçlarını fıtri arzularını, sinsi bir şekilde tahrik eden, şehvet tüccarlığı yapanlar da böyledir. Bu tür aldatıcı tahrikler ancak uyanık bir kalb ve Allah'ın yardımı ile savılabilir. (Seyyid Kutub Tefsiri)

6. (O şeytan), cinlerden de olur, insanlardan da...[*]

Sûrede öyle bir uyum var ki güzelliğini anlatmak mümkün değildir. Ancak dile âşinâ olarak sûreyi aslından okumakla bu güzellik sezilir. Sûrede sinsice insana sokulup kötü düşünceler fısıldayan cin ve insan şeytânlarından Allah'a sığınılır. Konu, fısıltı konusudur. Arapça aslından okuyunuz: "Kul e'ûzu bi rabbi'n-nâs, meliki'n-nâs, ilâhi'n-nâs, min şerri'l-vasvâsi'l-hannâs, ellezî yuvesvisu fî sudûri'n-nâs, mine'l-cinneti va'n-nâs" kulağınıza bir fısıltı sesi geliyor, değil mi? İşte Kur'ân böyledir. Yalnız kelimelerin anlamı değil, kelimelerin kendileri de ses tonlarıyle, anlattıkları konuyu canlandırır (Süleyman Ateş Tefsiri)