Allah surede münafıkları duvara dayanan kütüklere benzetiyor. Kütükler sağlamdır ama dayanakları olmadığı için düşer, dağılırlar. Münafıklar da böyledir; kendi aleyhlerinde konuşulduğunu duysalar dağılır giderler.
Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla
1.
Münafıklar sana geldikleri zaman: “Şahitlik ederiz ki, sen muhakkak Allah'ın elçisisin” derler. Allah senin gerçekten O'nun elçisi olduğunu çok iyi bilir ve Allah münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.
2.
Bu gibi sözleri[*] kalkan edinip Allah’ın yolundan çekilirler. Yapıp durdukları şey ne kötüdür!
Müslüman olduklarını göstermek için söyledikleri sözleridir. Burada "Biz şahidiz; sen gerçekten Allah'ın elçisisin" sözünü söylemişlerdir. Bunlara yemin denmiştir. Çünkü yemin, bir şeyi güçlendirmek için söylenir. Burada güçlendirdikleri, kendilerinin müslüman olduklarına inandırmak için söyledikleri sözlerdir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
3.
Kötü olan, önce inanmaları sonra ayetleri görmezlikten gelmeleridir. Ardından kalpleri üzerinde yeni bir yapı oluşturulur; artık (ne hale geldiklerini) anlamazlar.
4.
Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?
Tasdik ettiklerini dilleriyle söyledikleri halde, kalpleriyle inkâr eden, böylece söyledikleri, inançlarının aksi olan münafıkların cüsseli, iri yarı ve yakışıklı kişiler olduğu belirtilmekle, münafıkların reisi, Abdullah b. Übey, Muğîs b. Kays ve Cedb b. Kays’a işâret edilmiştir. Gerçekten bunlar gösterişli vücutlarıyla Hz. Peygamber’in meclisine gelir, duvara dayanır, fasih ve tesirli konuşmalar yaparlardı. Bunlar bu tutum ve davranışlarıyla elbise giydirilmiş kütüklere veya duvara dayatılmış kerestelere benzetilmişlerdir. Kalıpları var, fakat kalp ve idrakleri yoktur, iki yüzlülüklerinden dolayı çok korkaktırlar. Buna rağmen onlar en tehlikeli düşman bilinmektedir. (Diyanet Vakfı Tefsiri)
5.
Onlara “Gelin, Allah’ın Elçisi sizin için bağışlanma dilesin” dendiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların kibirlenerek uzaklaştıklarını görürsün.[*]
Münafıklar kendi içyüzlerini ortaya çıkaran bazı davranışlarda bulunur, bazı sözler söylerlerdi. Bunların Peygamber
Efendimize ulaştığını öğrendiklerinde ise korkmaya, utanmaya ve yeminler etmeye başlarlardı. Bu yeminleri
koruyucu kalkanları olarak kullanırlardı. Birisi onlara "Gelin, Allah'ın elçisi sizin için bağışlanma dilesin" dediği
zaman, eğer Hz. Peygamberle yüz yüze gelmeyeceklerinden emin iseler üstünlük taslayarak büyüklük kompleksine
kapılarak başlarını çevirirlerdi. Bu ikisi münafık ruhların birbirinin varlığını zorunlu kılan nitelikleridir. Böyle bir
davranış genellikle akrabaları arasında saygın bir yere sahip kimselerce sergilenirdi. Fakat onlar özleri itibariyle
yüzleşmekten korkan zayıf kimselerdi. Yüzleşmeyeceklerinden emin oldukları sürece büyüklük taslar, engellemelerde
bulunur, başlarını çevirirlerdi. Yüzlenince de korkudan titrer, utanır ve yeminlere başvururlardı.
Bu yüzden hitap Peygamber Efendimize yöneltiliyor ve yüce Allah'ın onlara ilişkin bütün durumları kapsayan kararı
belirtiyor. Yüce Allah'ın bu kararından sonra bağışlanma dileğinin onlara bir yarar sağlamayacağı vurgulanıyor (Seyyid Kutub Tefsiri)
6.
İstersen, onlar için Allah’dan bağışlama dile, istersen bağışlanma dileme fark etmez. Çünkü Allah, onları asla bağışlayıp affetmeyecek. Şüphe yok ki Allah, yoldan çıkmış bir topluluğu kesinlikle bağışlamaz.
7.
Onlar, [hemşehrilerine]: “Allah’ın Elçisi ile birlikte olanlara hiçbir şey vermeyin ki belki o’nu terk et[mek zorunda kal]ırlar” derler.[*] Göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır: ama bu gerçeği ikiyüzlüler kavrayamaz.
Medine’deki ikiyüzlülerin lideri Abdullah b. Ubeyy, Hz. Peygamber’i, daha önce kendisinin Medine halkının gözünde sahip olduğu güçlü liderlik statüsünü gölgede bıraktığı için asla affetmedi. Hz. Peygamber’in politik gücü, büyük ölçüde, kendisini Medine’ye hicretinde izleyen Mekkeli Müslümanlara bağlı olduğundan, İbni Ubeyy, hemşehrilerini -ki çoğu, ellerindeki bütün imkanlarla yeni gelenleri destekliyordu- bu maddî desteği çekmeleri ve böylece çoğu fakir olan muhâcirleri Medine’yi terk etmeye zorlamaları için ikna etmeye çalıştı: başarılı olması halinde Hz. Peygamber’in konumunu önemli ölçüde zayıflatabilecek olan bir strateji idi bu. Elbette ikiyüzlülerin liderinin bu teklifi ensâr tarafından reddedildi. (Muhammed Esed Tefsiri)
8.
(Benî Mustalik savaşında) Şunu demişlerdi: "Hele Medine'ye dönelim; biz güç ve şeref sahipleri, o alçakları elbette sürüp çıkaracağız." Oysa üstünlük Allah'tadır, elçisindedir ve inanıp güvenenlerdedir. Ama münafıklar bunu bilmezler[*].
“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer inanıp güveniyorsanız en üstün olan, sizlersiniz. “(Al-i İmran 3/139)
(Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
BÖLÜM 2
9.
Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah'ı anmaktan / Allah'ın zikri olan Kur'an'dan alıkoymasın! Böyle bir şey yapanlar, hüsrana uğramışların ta kendileridir.
10.
Herhangi birinize ölüm gelip de, “Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infak[*] edin!
Sözlükte “tükenmek, tamamlanmak, son bulmak” mânasındaki nefk kökünden türetilen infâk “bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek” gibi anlamlara gelirse de daha çok “para veya malı elden çıkarmak” mânasında kullanılmaktadır. Dinî-ahlâkî bir terim olarak genellikle “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” demektir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, İnfak maddesi) (Onur)
11.
Çünkü Allah, hiç kimseyi eceli geldiği zaman ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.