Kur’an’ın hiçbir yerinde çoğul gelmeyen dîn kavramı “borç” anlamındaki deynden türetilmiştir (Aynı kök anlama atıfla kullanılan medînûn için bkz: 37:53). Hem alacak-verecek, hem de boyun eğme-eğdirme anlamına gelir (Mekâyîs). Kişi borçlu olduğuna boyun eğip teslim olduğu için taat (itaat), inkıyâd (bağlılık) ve zull (boyun eğme), kişi alıştığı tarza boyun eğip onu “hayat tarzı” edindiği için ‘âdet, inancıyla yargılandığı için akide, birbirine hukukî bağlarla bağlı oldukları için millet anlamları kazanmıştır. Borç ve alacakların hesabı görülüp karşılığı (ceza) verildiği için “hesap günü”ne yevmu’d-dîn, efendisine borçlu olduğu için “köle”ye medîn denilmiştir. Borçlunun hakkını arayacağı mahkemenin bulunduğu mekâna medîne, kişinin borcunu alacaklısından tahsil eden yönetici/hakime deyyân denilmiştir. Yerdekileri borçlu çıkardığı veya kendisine boyun eğdirdiği için sağanak yağmura da dîn denilmiştir. ed-Dîn Allah-insan-servet ilişkisinin ele alındığı bu bağlamda “insanın Allah’a karşı fıtrî borçluluğu” anlamına gelir ve “Hesap Günü”ne işaret eder. Ayrıca “ikrar edilmesi gerekeni inkâr” anlamına gelen yukezzibu bi.. ibaresi, tercihimizi teyit eder. Zira islâm, Allah’ın hakkını teslim etmek için O’na kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Yani iman kişinin Allah’a olan borcunu ikrar, küfürse borcunu inkâr halidir. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)