Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
İniş Sırası: 31 • Mushaf Sırası: 75 • Mekki Sure • 40 Ayettir
Sura üflendi, "Kalk!" borusu çaldı! İşte mezarlarından kalkıp, Rab’lerinin huzurunda duruşmaya koşuyorlar. Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bizi bulunduğunuz yerden (ölüm uykumuzdan) kim diriltti? Bu, Rahman'ın vaad ettiği şeydir. Demek resuller doğru söylemişler.” Bütün olay, bir çağrıdan ibâret! İşte hepsi duruşma için toplanmışlar. İşte o gün hiçbir kimseye herhangi bir haksızlık yapılmayacaktır. Siz ancak yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz. (Yasin 51-54)
Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla
1. | Yok. Kıyamet / mezardan kalkış[*] gününe yemin ederim. |
Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri) | |
2. | (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).[*] |
Surenin akışı içinde kıyamet konusu sık sık karşımıza çıkacaktır. Şimdi "özünü eleştiren nefis" kavramını ele alalım. Elimizde klasik tefsir bilginlerinin bu kavram hakkında yaptıkları çeşitli yorumlar ve açıklamalar vardır. Mesela Hasan-ı Basri bu konuda şu açıklamayı yapıyor: "Vallahi, müminin her zaman özünü eleştirdiğini, nefsini kınadığını görürsün. `Şu sözü ne amaçla söyledim? Şu lokmayı niçin yedim? içimden geçirdiğim şu düşüncenin amacı neydi?' der sürekli olarak. Günahkâr kimse ise tutturduğu yolda ilerler, özünü eleştirmek hiç aklına gelmez." Yine Hasan-ı Basri başka bir açıklamasında "Kıyamet günü göktekilerden (meleklerden) ve yeryüzündekilerden (insanlardan cinlerden) kendini kınamayan bir tek kişi bile bulamazsın" diyor. İkrime bu kavramı açıklarken "insan `keşke şöyle şöyle yapsaydım' diyerek kendini hem iyilikleri konusunda hem kötülükleri konusunda kınar" diyor Said b. Cübeyr de buna yakın bir açıklama yapıyor. Abdullah b. Abbas bu kavram hakkında "Burada kendini kıyasıya eleştiren nefis kastedilmiştir. `Kıyasıya eleştirmeyi `kötülemek, kınamak' anlamında algılamak gerekir" diyor. Mücahid bu kavramı "Kaçırılan fırsatlar konusunda pişmanlık duyarak özünü eleştiren nefis" biçiminde yorumluyor. Katade "Kendini eleştiren nefisten maksat, günahkâr nefis'tir" diyor. ibn-i Cerir ise aynı konuda şunları söylüyor: "Bütün bu görüşler anlamca birbirine yakındırlar. Ayetten ilk bakışta anladığımıza göre bu kavram `iyilikler konusunda da kötülükler konusunda da sahibini kınayan, kaçırılan fırsatlar için pişmanlık duyan nefis' demektir." Bize göre bu açıklamaların en doyurucusu, en tutarlısı Hasan-ı Basri'nin açıklamasıdır. Bilindiği gibi o "özünü kınayan nefis" kavramını şöyle yorumlamıştı; "Vallahi, müminin her zaman özünü eleştirdiğini, nefsini kınadığını görürsün. `Şu sözü ne amaçla söyledim?' `Şu lokmayı niçin yedim?', `içimden geçirdiğim şu düşüncenin amâcı nedir?' der sürekli olarak. Günahkâr kimse ise tutturduğu yolda ilerler, özünü eleştirmek hiç aklına gelmez." İşte Allah katında üstün ve değerli nefis bu özünü eleştiren, uyanık, çekingen, sıkılgan, iç konuşmalarla kendini denetleyen, hesaba çeken, çevresini gözetleyen, arzularının iç yüzünü belirlemeye özen gösteren, kendi kendini aldatmaktan kaçınan nefistir. Yüce Allah'ın kıyamet günü ile yan yana koyarak değer yüklediği nefis türü budur. Bunun karşı kutbunda günaha batmış nefis yer alır. Bu günah işlemekten kaçınmayan, tutturduğu günahkârlık yolunda ısrarla ilerleyen, Allah'ın mesajını yalanlayan, islam çağrısına sırt çeviren, çalım satarak yakınlarının arasına dönen, kendini hesaba çekmeyen, kınamayan, eleştirmeyen, umursamaz ve küstah nefistir. (Seyyid Kutub Tefsiri) | |
3. | İnsan sanır ki, biz, kemikleri bir araya getiremeyiz?[*] |
Kasemin (yeminin) cevabı ise “İnsan zannediyor mu ki; kemiklerini bir araya getirmeyeceğiz?” âyetinin delâlet ettiği üzere “Öldükten sonra mutlaka diriltileceksiniz!” sözü olur. (Zemahşeri Tefsiri) | |
4. | Bilakis onu parmak uçlarına kadar yeniden diriltmeye kadiriz.[*] |
Yeniden diriliş gerçeği konusunda müşriklerin kafasını en çok kurcalayan mesele yere gömülmüş, çürümüş, toprağa karışmış olan insan kemiklerinin nasıl biraraya getirileceği idi. Bunun olabileceğini bir türlü akılları almıyordu. Bu gün bile böyle bir şeyi imkansız sanan, kafalarına sığdıramayan kimseler vardır. İşte Kur'an bu kuşkuyu, çürümüş insan kemiklerinin biraraya getirilemeyeceğine ilişkin ön yargıyı zihinlerden silmeye çalışıyor bu olayın meydana geleceğini kesinlikle dile getirerek "Hayır, onun parmak uçlarını bile yeniden yapılandırmaya gücümüz yeter" diyor. (Seyyid Kutub Tefsiri) | |
5. | Fakat insan suç işleyip durmak için önündeki kıyameti inkâr etmek ister de, |
6. | "Kıyamet / mezardan kalkış günü ne zaman?" diye de sorar.[*] |
Soruda uzun sesli bir soru edatı olan "eyyane" kullanılıyor. Bu da soruyu soranın o günün geleceğine zayıf bir ihtimal gözü ile baktığını kanıtlar. Bu soru biçimi ile insanın kötülük yapmaya ve günahkârlığı sürdürmeye ilişkin arzusu arasında sıkı bir bağlantı vardır. Bu insan kötü yolunda dolu-dizgin ilerlerken önüne yeniden dirilme ve ahiret hayaleti dikilsin istemiyor. Ahiret, kötülüğe düşkün nefsin dizgini, günah tutkunu kalbin engelidir. Bu yüzden günahkârlığı sürdürmek isteyen insan bu engele yolundan kaldırmaya, bu dizginden kurtulmaya kalkıyor. Amacı hesaplaşma günü endişesi taşımadan kötülük ve günah işlemeye devam etmektir. (Seyyid Kutub Tefsiri) | |
7. | Ama [o Gün,] gözler korku ile açıldığında, |
8. | ve ay karanlığa gömüldüğünde, |
9. | ve güneş ile ay bir araya getirildiğinde,[*] |
Yani, ikisinin de ışıklarını kaybetmesi, yahut ayın güneşe çarpması durumunda. (Muhammed Esed Tefsiri) | |
10. | O gün insan: “Kaçacak yer yok mu?” diyecek. |
11. | Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur! |
12. | O gün varılacak yer sadece Rabbinin huzurudur.[*] |
İnsan dünyada hiç hesaba çekilmeden, davranışlarına uygun karşılıklar biçilmeden günah işlemeye devam etmek isterdi ya. O gün bu arzuya yer yok. Tersine o gün yaptıklarının bir bir hesabını verecek, unuttuğu davranışları kendisine tattırılacak; yaptıkları kendisine hatırlatıldıktan, hatta bunlar önüne getirildikten sonra onların sorumlulukları ile yüzyüze getirilecektir. (Seyyid Kutub Tefsiri) | |
13. | O Gün insana, yaptığı ve yapmadığı her şey bildirilecek:[*] |
Lafzen, “insanın önüne koyduğu ve arkasında bıraktığı”, yani yaptığı veya ihmal ettiği iyi ve kötü her şey (Zemahşerî). (Muhammed Esed Tefsiri) | |
14. | bilakis insan kendi benliğine şahit olacak; |
15. | Birtakım mazeretler ileri sürse de (kendi yaptıklarına karşı şahit olacak).[*] |
Her ne kadar ortaya özürlerini sayar dökerse de yaptığı işler hakkında hesap ve sual zamanında başkalarına karşı kendisini özürlü göstermek için türlü mazeretler açıklamaya kalkarsa da ne yaptığını, mazeretlerinin doğru olup olmadığını kendi nefsinde, kendi ruh ve vicdanında bilir. Şu halde insanın hakikatı başkasına karşı görünen, söylenen değil; onun kendi nefsinde, kendi vicdanında duyduğu ne ise odur. Ahirette Allah katında göreceği de ondan ibarettir. İnsan söylediği bir sözün yalan olduğunu kendisi bilip dururken halka karşı kendisini doğru göstermek için ne kadar özürler sayıp dökse o kendi bilir ki kendi gözünde yalancıdır. Dolayısıyla halk onu doğru da bilse Hakk'ın katında yalancıdır. Halka iyi görünmekle, şu-bu özürleri saymakla kendi vicdanında bilip durduğu hakikatı değiştiremiyeceği gibi Hak nazarında hiç değiştiremez. O halde halk ne söylerse söylesin, kendisi ne kadar özür ortaya koyarsa koysun insan Hakk'ın huzurunda gerçek kimliği ile karşılaşacak, kendisi kendi aleyhine tanık olacaktır. Onun için insan kendini gözetmeli, asıl itibarıyla iyi olmaya çalışmalı, kötü işler yapıp da şöyle böyle özürler saymaya kalkışmamalı, kendisini keyfinin, istek ve temennilerinin güdümüne göre değil, hak gözüyle ve vicdanının bütün samimiyetiyle dinleyip gözeterek hareket etmelidir ki, hak ile hak olmayanı, iyi ile kötüyü güzelce ayırabilsin. Kendi aleyhine şahit olmasın. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri) | |
16. | Sen onunla (indirilen ayetle) bir an önce hükmetmek için onu (o ayetle) harekete geçme[*] |
Gerçek hükümdar olan Allah pek yücedir. Kur'an’ın /ilgili ayet kümelerinin sana vahyedilmesi tamamlanmadan (hüküm vermekte) acele etme. De ki: “Rabbim ilmimi artır!” (Taha 20/114.) (Süleymaniye Vakfı Tefsiri) | |
17. | Onu (benzer ayetlerle) birleştirmek ve bir kur’an / ayet kümesi haline getirmek bizim işimizdir[*]. |
Biz onu, kur’ânlar / anlam kümeleri şeklinde ayırdık ki onu (anlam kümesinin tamamlanmasını) bekleyerek insanlara öğretesin. Onu parça parça indirdik. (İsra 17/106.) (Süleymaniye Vakfı Tefsiri) | |
18. | Onu kur’an / ayet kümesi haline getirdiğimizde onun ayet kümesine uy. |
19. | Zaten onu açıklamak Bize aittir. |
20. | [Çoğunuz] bu geçici hayatı seviyorsunuz, |
21. | ama öteki dünyayı [ve Hesap Günü’nü] hiç düşünmüyorsunuz! |
22. | O gün birtakım yüzler sevinçten parlayacak. |
23. | Rabbine bakacak... |
24. | O gün birtakım yüzler de asık olacak. |
25. | Bellerini bükecek bir felakete uğrayacağını anlayacak. |
26. | Hayır, can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayanınca, |
27. | "Tedavi edecek yok mu?" denir. |
28. | Kendisi de bilir ki bu ayrılma vaktidir, |
29. | Bir bacağı diğerine dolaşmıştır. |
30. | O gün sevk edilecek yer, Rabbinin huzurudur.[*] |
Bu sahne can çekişmesi sahnesidir. Ayet bu sahneyi somut biçimde okuyucuların gözleri önüne seriyor. Sanki olay şu anda oluyormuş, sanki ruh, sözcükler arasından fırlayarak hareket ediyormuş gibi bir izlenim bırakıyor. Tıpkı fırça darbeleri altında tablonun hatlarının belirmesi gibi. Evet; Can köprücük kemiğine dayanınca son nefes verilmek üzere demektir. Bu sahne, ölüm adayı için koma sahnesi, gözleri faltaşı gibi açtıran çırpınma sahnesidir. O sırada ölüm adayının çevresini saran yakınları çırpınan ruhun ızdırabını dindirmek için çare, son umutla bir çıkar yol aramaya koyulurlar. İşte; "Bu hastayı iyileştirecek var mı?' diye sorarlar." Ölüm adayı son nefes savaşının ve koma halinin çırpıntılarını yaşıyor. Öyle ki; "Çırpınırken ayakları birbirine dolaşır." Artık çare yok. Hiç bir kurtuluş ümidi kalmadı. Son aşamada her canlının çıkacağı yolculuğun son yolu belirmiştir artık. "O gün Rabbine doğru yolculuk vardır." Bu buruk sahnenin perdesi ansızın iniveriyor. Ama gözlerde görüntüsü, duyu organlarında sarsıcı etkisi, çevredeki havada tüyler ürpertici suskunluğu vardır. Bu ciddi, gerçeği yansıtıcı, çırpıntılı ve acıklı sahneyi gerçeği yalanlayanların, umursamazların sahnesi izliyor. Bu adamlar ölüm ve sonrası için hiçbir hazırlık yapmazlar. Tersine günah ve yüz çevirme biriktirirler. Zamanlarını oyunla, eğlence ile öldürürler. Üstelik bu günahkâr ve gerçeğe yüz çevirici tutumları ile çalım satarlar. (Seyyid Kutub Tefsiri) | |
BÖLÜM 2 | |
31. | O, doğruları kabul etmemiş ve onların arkasında durmamıştı[*]. |
Âyetin metninde geçen salli = صَل ‘nin türediği es-salât = الصَّلَاة kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır. (Lisan’ul-Arab) Burada verilen emir, Allah'ın verdiği görevleri, onun rızası için sürekli yapmaktır. Her müslümanın hiç aksatmadan yapması gereken tek ibadet namaz olduğu için ona salat denir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri) | |
32. | Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti. |
33. | Sonra da kibirlenerek kendi ailesine gitmişti. |
34. | Yazık sana yazık! |
35. | Evet, yazıklar olsun sana, yazıklar! |
36. | İnsan başıboş bırakılacağını mı zannediyor?[*] |
Kur'an'ın bu yoldà insan kalbine yönelttiği dokunuşlardan biridir. Amacı insanın sağına-soluna dikkatli bakarak kendi varlığını tüm evrene ve evren bütününü planlayan yüce iradeye bağlayan bağların, irtibat kanallarının, hedeflerin, amaçların, gerekçelerin ve sebeplerin farkına varmasını sağlamaktır. Bu ayetin arkasından insanın başıboş bırakılmayacağını kanıtlayan somut ve yalın bir gerçeğe ışık tutuluyor. Sade ve duru bir dille anlatılan bu somut gerçek insanın ilk yaratılış gerçeğidir. (Seyyid Kutub Tefsiri) | |
37. | O bir zamanlar sadece akıtılan bir meni damlası değil miydi? |
38. | Sonra embriyoya dönüştü, sonra Allah onu yaratıp biçimlendirdi. |
39. | Ondan erkek ve dişi olarak her iki cinsi yarattı. |
40. | Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?[*] |
Bu sûre okunduğu zaman sonunda "evet" denilmesi, Mürselat Sûresi'nin sonunda "Allah'a iman ettik" denilmesi, Tin Sûresi'nin sonunda "Evet, ben de buna şahit olanlardanım" denilmesi Hz. Peygamber (s.a.v)'den Ebu Hureyre hadisiyle, Ahmed, Ebu Davûd, Hakim, Beyhakî gibi hadisçi ve tefsirciler tarafından rivayet edilmiştir. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri) |