İNŞİRAH / GENİŞLİK SURESİ

İniş Sırası: 12 • Mushaf Sırası: 94 • Mekki Sure • 8 Ayettir

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. Açıp genişletmedik mi senin göğsünü![*]

Şerhin aslı, eti ve benzeri şeyleri açmak, yani açıp genişletmektir. Şerh-i sadr, yani göğsü açmak da bundandır ki, ilâhî bir nur ve Allah tarafından bir gönül rahatlığı ve bir ruh ile onu genişletmektir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)insanlara ve cinlere peygamber gönderilince Allah'tan başka ilâhlardan ve onlara tapanlardan uzak olmak suretiyle insanlar ve cinlerle uğraşmak önce zor gelmiş, göğsünü daraltmıştı. Fakat yüce Allah ona öyle âyetler göstermişti ki bunlarla bütün o zorlukları aşma gücü ve imkanı bulmuş ve yüklenmiş olduğu her meşakkat, her şey gözünde küçülmüş idi. O şekilde ki kalbinden bütün tasa ve düşünceleri çıkarmış, ancak bir tek düşünce bırakmıştı. Çoluk çocuğun nafakası sıkıntılarını tınmaz, insanlardan ve cinlerden gelen eziyetlere önem vermez olmuştu. Hatta bunlar gözünde sinekten küçük olmuşlardı. Ne tehditlerinden korkar, ne de mallarına, makamlarına meylederdi. Şu halde "şerh-ı sadr", dünyanın değersizliğini ve ahiretin değerini bilmekten ibaret olur ki bunun benzeri En'âm Sûresi'ndeki "Allah her kimi hidayete erdirmek isterse onun göğsünü İslâm'a açar. Her kimi de sapıklığa düşürmek isterse onun da kalbini daraltıp sıkıştırır"(En'âm, 6/125) âyetidir.

Buhârî'de de İbnü Abbas'ın âyetini, "Allah onun göğsünü İslâm'a açtı" şeklinde tefsir ettiği zikredilmekle yalnız bu mânâ gösterilmiştir.

En'âm Sûresi'nde de geçtiği üzere rivayet olunduğuna göre Ashab-ı kiram sordular:

- Ey Allah'ın Resulü! Göğüs açılır mı?

- Evet.

- Alâmeti nedir?

- Aldanma yurdundan uzaklaşmak, ebediyet yurduna yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlıktır.

Bunun özeti şudur: Allah'a ve onun vaad ve tehdidine samimiyetle iman, insanın dünyadan uzaklaşmasını, ahirete rağbet etmesini ve ölüme hazırlanmasını gerektirir. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

2. İndirmedik mi üzerinden ağır yükünü!
3. O belini büken (yükü)?[*]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'i peygamberlikten önce veya başlangıcında son derece üzen ve dayanılması ağır gelen bir takım zorluklar demek olması daha doğrudur ve çoklarının tercihi de budur. Bu zorluklar, bu ağırlıklar hakkında tefsirlerde başlıca şunlar sayılmıştır:

1. Yukarıda da geçtiği üzere peygamberlikten önce cahiliyye âlemi içindeki şaşkınlık halinin ağırlığı. Zira başlangıçta sırf olgun aklı ile bakan; bir taraftan kavminin şirk ve cehalet içindeki hallerinin fenalığı, bir taraftan da kendisini yokluktan varlık âlemine getiren ve yetim iken barındırıp yetiştiren, hayat, akıl ve güzel huylarla nimetler veren yüce Allah'ın, üzerindeki nimetlerini görmüş ve bunların büyüklüğüne karşı Rabb'ine nasıl ve ne yolda itaat ve hizmet edeceğini de bilememiş olduğudan dolayı vicdanında büyük acılar duymuştu. Peygamberlik gelince bu şaşkınlık yok olmuş, bunun gereği olan yük üzerinden atılmıştır.

2. Peygamerliğin gelmesiyle yol görünmüş, şaşkınlık halindeki önceki zorluklar sıyrılmış ise de bu kez de daha büyük bir endişe ve korku Resulullah (s.a.v.)'ın omuzlarına yüklenmiş bulunuyordu. O da peygamberlik görevinin hakkıyla alınıp yerine getirilmesindeki büyük zorluk ve sorumluluk endişesi ve girişeceği cihadda başarı derecesini ve kusur ettiği durumda Hak ve halk karşısındaki tehlikesini düşünmek meselesi idi ki, buna "A'ba-i risalet" yani, peygamberlik yükleri ismi verilir. Zira, "Allah'tan kulları içinde ancak âlimler hakkıyla korkar." (Fâtır, 35/28) mânâsı gereğince ilim artıp Allah daha çok tanınınca Allah korkusu da artıyor, önce iyi bilinmeyen nice ahiret endişeleri yüz gösteriyordu. Önce Cibril'le yaptığı ilk konuşmada bütün güç ve takatini saran "Son derece kuvvetli, çetin kuvvetlere sahip"(Necm, 53/5-6) bir heybet ve gücün kendisini sarması ve kuşatması içinde titremiş kalmıştı. Buna derece derece alıştıktan sonra da etraftan kâfirlerin o zamana kadar görülmeyen eziyet, sıkıntı ve türlü dedikodularla düşmanlık ve kötülüklerini görmeye başlamış, henüz "Allah seni insanlardan koruyacaktır." (Mâide, 5/67) vaad ve duyurusunu almamış, "Ve her halde ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır. İlerde Rabb'in sana verecek de sen razı olacaksın."(Duhâ, 93/4-5) vaad ve müjdesine muhatap olmamış ve henüz ayrıntılı direktifler almamıştı. Bir müddet için dinlendirilmek üzere vahye ara verilip kesilmesinden dolayı duyduğu yalnızlık ve başına gelenlerden dolayı düşmanlardan duyduğu sevinç ifade eden sözler nedeniyle de çok tasalanmıştı. Bu suretle kendisini yalnız dünya elemleri değil, Rabb'ine karşı bir günah işlemiş olmak endişesiyle ahiretle ilgili tasalar da sarmış, işte bunlar onun sırtına basan ve belini kıracak gibi kemiklerini çatırdatıp yüreğini sızlatan bir vizir yani bir ağır yük gibi boynuna yüklenmişti. Yüce Allah vahyin kesilmeksizin ard arda devam etmesi ve Ve'd-Duha'nın indirilmesiyle bunların bir kısmını büsbütün üzerinden atmış, bir kısmını da alıştırmak, kendine ve ahirete olan keşf ve bilgilerini artırmak suretiyle hafifletmiş, ondan sonra dünyayı gözüne sinek kadar göstermeyecek, "Dünyanın Allah katında bir sivrisineğin kanadı kadar değer yoktur." dedirtecek derecede kalbine ferahlık ve nefsine ilâhî bir kuvvet vermiş, Kur'ân'ın feyziyle dünya ve ahiret nam ve şanını, zikir ve şerefini yükseltmeye başlamış idi. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

4. Ve senin şanını yüceltmedik mi?[*]

Zımnen: Senin adını vasfı zikr olan Kur’an’da anarak; ya da: Sen gelmeden senin geleceğini müjdeleyerek (Krş: 61:6); veya: seni âlemlere rahmet kılarak; yahut: Adını dillere destan ederek. Zımnen: Bunu, gelecek hakkında müjdeli haber taşıyan Duhâ 4-5 gibi vahiyler ve peygamberlikle yaptık. Vahiy ve peygamberlik muhatabının hem sorumluluğu artırarak yükünü ağırlaştırıyor (kavlen sakîlen: “ağır bir söz” 73:5), hem de müjdeli vahiyler ve nübüvvetin şerefiyle yükünü hafifletiyordu. İşte hemen arkadan gelen 5 ve 6. âyetler, mesânî olan vahyin çift kutuplu tabiatına uygun olan bu özelliğini dile getirmektedirler. Zemahşerî, adını yüceltmeyi, Nebi’nin adının şehadet getirirken, ezan okurken, kamet getirirken, namazın teşehhüdünde, hutbelerde, yine Kur’an’da, “Allah ve Rasulü..”, “Rasule itaat Allah’a itaattir”, “Allah’a itaat edin Rasulüne itaat edin”, “Allah’ın Rasulü” gibi ibarelerde Allah’ın adıyla yan yana zikredilmesi olarak açıklamıştır. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

5. Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.[*]

O göğsü açma ve yarma, yükü kaldırma, adını yüceltme madem ki oldu, demek ki o senin çektiğin zorlukla beraber büyük bir kolaylık varmış, o halde daha da vardır. Yahut, çünkü her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Ondan dolayı seni kolaylığa erdirdik, yine de erdiririz. Meşhur olduğu üzere burada "beraber", "sonra" mânâsınadır. Yakınlık, beraber olmaya benzetilerek ifade olunmuştur. Çünkü o göğsü açma ve yükü kaldırma, yükün sırtı ezmesinden sonra olmuştur. Kısacası, bu böyle olduğu gibi ilerisi için de böyledir. "Allah, bir güçlüğün arkasından bir kolaylık yaratacaktır. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

6. Evet, şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.[*]

O zorluğa göğüs gerilip aşılırsa o kolaylığa erilir. Çünkü kolaylığın var olmasından herkesin de mutlaka ona ermesi lazım gelmez. O kolaylığa inanıp, o zorluğa ehemmiyet vermeyip de Allah'yn izniyle sabır göstererek dayanan ona erer. Nitekim "Ve'l-Leyli" Sûresi'nde "Kim malını Allah yolunda verir ve takva yolunu tutar ve en güzeli de tasdik ederse, biz onu en kolay yola muvaffak kılacağız."(Leyl, 92/5-7) buyurulmuştur. Şu halde bundan sonra da bir zorluğa tesadüf edersen onu da başka bir kolaylığın izleyeceğini veya beraberinde bir kolaylık bulunduğunu bil, bu vaadi tasdik et de o zorluktan yılma. Onu da gönül hoşluğuyla karşıla. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

7. Öyleyse bir işi bitirince diğerine giriş.[*]

Her zorluğa bir kolaylık vurgulanarak vaad edilmiş olduğu için bir görevi, bir ibadeti bitirip bir zorluktan bir kolaylığa geçtiğin, biraz dinlendiğin, mesela aldığın vahyi yerine ulaştırdığın, farzlarını yerine getirdiğin vakit yine yorul, iş bitti diye rahata düşüp kalma da yine zahmeti tercih edip diğer bir ibadet için kalk, çalış, yorul; farz bittiyse nafileye geç, namaz bittiyse duaya geç ki, kolaylık da artsın, şükürde devam etmiş olasın. Bilindiği gibi "nasab", yorgunluktur. Kolaylık tembelliğe sevketmemeli, çalışmaya teşvik edici olmalıdır ki onun peşinden de bir kolaylık gelerek, artma ve ilerleme durumu hasıl olsun. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

8. Yalnız Rabbine rağbet et / yönel.[*]

Zımnen: “Yalnız Senden yardım isteriz” (1:4) sözüne sadık kal! Madem Rabbin sana rağbet etti, sen de Rabbine rağbet et! Zira O’ndan başka hiçbir şey rağbete değmez. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)