Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Afrika'daki dört ülkede yaşayan yaklaşık 22 milyon çocuğun acil yardıma ihtiyacı olduğunu bildirdi. UNICEF'ten yapılan açıklamada, bu ülkelere ayrılan yardımların arttırılması gerektiğine vurgu yapılarak, "Acil müdahale edilmezse Nijerya'nın kuzeydoğusunda, Somali'de, Sudan ile Yemen'de 1,4 milyon çocuk kuraklık ve silahlı çatışmalar nedeniyle hayatını kaybedebilir" uyarısında bulunuldu.
Şüphesiz ki iyiler ise (cennette) [kâfûr] katılmış bir kadehten içeceklerdir. ([Kâfûr]), Allah’ın iyi kullarının içecekleri ve akıttıkça akıtacakları bir kaynaktır. (Allah’ın iyi kulları), verdikleri sözü yerine getirir ve kötülüğü her yere yayılmış olan bir günden korkarlar. Onlar; yoksula, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler. Yemek ikram ederken derler ki; "Biz size sırf Allah rızası için yemek veriyoruz. Sizden karşılık ya da teşekkür beklemiyoruz. Çünkü bizler, zor ve insanı iyice bunaltacak bir günde, Rabbimizden (Sahibimizden) gelecek cezadan korkuyoruz.” Ve bu yüzden Allah onları o Gün’ün dehşetinden koruyacak, aydınlık ve sevinç verecektir,. (İnsan 5-11)
Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla
1.
İnsan, henüz zikre konu olan[1*] bir şey değilken uzun bir zaman geçti değil mi?[2*]
[1*] Mezkûr (مَذْكُورًا): Hakkından bir bilgi olan, sözü edilir, zikre konu, bahse konu, demektir. Bu bilgi ancak Allah katında olur. Allah Teala bu bilginin oluşmasıyla ilgili olarak şöyle demiştir: "Sizi, analarınızın rahminde, tercihine göre biçimlendiren O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur." (Al-i İmran 3/6)
[2*] Örneğin 1970 doğan bir insan açısından, kendisi ile ilgili hiçbir bilgi yokken, yer ve gökler yaratılalı çok uzun zaman geçmiş olur. O insan ana rahmine düşene kadar, sözü edilir bir varlık bile değildir. Her şeyin ezelden (varoluşun başlangıcından) itibaren yazılı olduğu iddialarını boşa çıkaran bu ayetten anlaşılacağı üzere Allah Teala her şeyi ezelden yazıp kenara çekilmiş değildir. İş ve oluş sürekli O’nun yönetimi altındadır (Hud 11/123) ve O, sürekli işinin başındadır (Bkz. Bakara 2/256).
O insan, önceleri hiç bir şey değilken kendini yarattığımızı aklına getirmez mi? (Meryem 19/67)
(Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
2.
Biz insanı, çok karışımlı döllenmiş yumurtadan[1*] yarattık. Yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; o nedenle onu dinleyen ve gören[2*] bir varlık haline getirdik.
[1*] Döllenmiş yumurta diye tercüme ettiğimiz kelime nutfe = ‘dir. Nutfe az su, çocuğu oluşturan şey anlamlarına gelir. emşâc kelimesi ise, karışımlar anlamına gelir. (Lisan’ul-Arab) Arapçada çoğul, en az üç olduğundan nutfetun emşâc ; üç veya daha fazla karışımı olan sıvı demek olur.
İnsan ile ilgili ilk bilgi, bu sırada oluşmaya başlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Analarınızın rahminde sizi, kendi tercihine göre biçimlendiren O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. O üstündür, doğru kararlar verir.” (Al-i İmrân 3/6)
[2*] Basiretli: Hayvanlar bakarlar ama basiretli değillerdir. Oysa insanların görme engellileri bile basiretlidir. Görme anlamı verdiğimiz basiret kelimesi, arka planını görme, vizyon sahibi olma anlamlarına gelir. Örneğin koyunlardan birini keserken, diğer koyunlar otlamaya devam ederler. Bu, görmediklerinden değil basiretli olamadıklarındandır. Gözleri olan bedeni basiretli yapan Ruh’tur (Bkz. Secde 32/9). Kendisine verilen basiret ve dinleme özelliklerini kullanmayan insanlar Allah Teala tarafından yerilmiştir (Bkz. Araf 7/79, Furkan 25/44)
(Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
3.
Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik.
İster inanır, ister inkâr eder.
4.
Biz kâfirlere zincirler, kelepçeler, alevli ateşler hazırladık.[*]
İki gruptan bahsedince, peşinden tehdit ve vaat getirmiştir: (Zemahşeri Tefsiri)
5.
Şüphesiz ki iyiler ise (cennette) [kâfûr][*] katılmış bir kadehten içeceklerdir.
[Kâfûr]: Tadı ve kokusu diğer içecekleri bastıran cennet içeceği demektir. (Mehmet Okuyan Tefsiri)
6.
([Kâfûr]), Allah’ın iyi kullarının içecekleri ve akıttıkça akıtacakları bir kaynaktır.
7.
(Allah’ın iyi kulları), verdikleri sözü yerine getirir ve kötülüğü her yere yayılmış olan bir günden korkarlar.
8.
Onlar; yoksula, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.
9.
Yemek ikram ederken derler ki;
"Biz size sırf Allah rızası için yemek veriyoruz.
Sizden karşılık ya da teşekkür beklemiyoruz.
10.
Çünkü bizler, zor ve insanı iyice bunaltacak bir günde,
Rabbimizden (Sahibimizden) gelecek cezadan korkuyoruz.”
11.
Ve bu yüzden Allah onları o Gün’ün dehşetinden koruyacak, aydınlık ve sevinç verecektir,.
12.
Ve sabırlarına karşılık onlara cennet bahçeleri
ve tarifi imkansız özgür bir (hayat) bahşedecek.[*]
Veya: “Tüm kinlerinden kurtulup özgür kalacaklar”. Harîr, “özgürlük” anlamındaki hurrden türetilmiştir. İbn Fâris’in bu kelimeye verdiği karşılık şudur: el-harîr: ve huve’l-mahrûr ellezî tedahalehu ğayzun min emrin nezele bih (Başına gelen bir işten dolayı içini kaplayan kinden kurtulan kimse). Bu mâna, cennetliklerin kinden tamamen arındırılmasını da çağrıştırmaktadır (Bkz: 7:43; 15:47). Bu kelimeye genellikle verilen “ipek” karşılığı da hürriyetle ilişkilidir. Zira ipek giysi özgürlük ve soyluluğun simgesi gibi görülürdü. Bu yüzden harîri, kelimenin belirsiz formunu da dikkate alarak “tarifi imkânsız özgür bir (hayat)” diye çevirdik. Âyette iki şey vaad edilmektedir: “cennet ve harir”. Hariri özellikle “libas”tan bağımsız olarak geldiği bu makamda “ipek” diye çevirmek eşi olan “cennet”le mütenasip görünmemektedir. Kaldı ki cennette ipek zaten vardır. Bu bağlamda harîr ile cennet kadar değerli olan, maddî-mânevî anlamlarıyla “mutlak, mükemmel özgürlüğün” kastedilmiş olması hem Kur’an’ın belâgatine hem ilâhî ikramın mahiyetine hem de harîrin cennet ile eşleştirilmesinin münasebetine daha uygundur. Allahu a‘lem. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)
13.
Orada sedirlere uzanacaklar ve ne [yakıcı bir] güneş, ne de şiddetli bir soğuk görmeyecekler,
14.
çünkü o [bahçe]nin [kutlu] gölgeleri başlarını örtecek ve meyve salkımları kolayca alınacak şekilde (yere doğru) sarkıtılacaktır.
15.
Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kupalar dolaştırılacaktır.
16.
Gümüş kristal bardaklardan ne kadar içeceklerine kendileri karar verirler.
17.
Ve bir kadehle susuzlukları giderilir ki,
içindeki meşrubata zencefil karıştırılmıştır.
18.
Bu içecekler, adı Selsebil olan pınardandır.
19.
Onlara ölümsüz gençler[1*] servis yapacaktır. Onları görsen, kendilerini saçılmış inci[2*] sanırsın.
[1*] Vildan: Genç erkek hizmetçi. Cennette, huriler ve vildanlar, insanların hizmetinde olacaklardır.
[2*] Cennette görevli kadın hizmetçiler (huriler) için ‘kabuğunda saklanmış inciler’, erkek hizmetçiler(vildanlar) için ‘etrafa saçılmış inciler’ tamlaması kullanılmış olması dikkat çekicidir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
20.
Nereden bakacak olsan, sınırsız bir nimet deryası ve görkemli bir iktidar göreceksin.
21.
O [kutsanmış kimse]lerin üzerinde yeşil ipekten ve atlastan giysiler olacak: onlar gümüş bilezikler ile süslenecekler. Ve Rableri onlara en temiz içeceklerden ikram edecek.
22.
(Kendilerine): “Bunlar size ödül olarak verilmiştir; ve (bu uğurdaki) üstün gayretiniz (Allah) tarafından fazlasıyla karşılanmıştır” (denilecek).
BÖLÜM 2
23.
Biz indirdik o Kur’an’ı sana parça parça, biz!
24.
Rabbinin kararı gereği, sen sabırlı / kararlı davran.
Günahkara da ayetleri görmezlikte direnene de boyun eğme.
25.
Sabah akşam Rabbinin adını zikret![*]
Gecenin bir bölümünde O'na secde et, geceleri O'nu uzun uzun tesbih et." Bu çetin yolculuğun azığı İşte budur.
Sabahları ve akşamları Rabbinin adını an. Geceleri secdeye kapanarak uzun uzun O'nu noksanlıklardan tenzih et. Bu
sana Kur'an'ı indiren ve seni bu çağrıyı seslendirmekle görevlendiren yüce kaynakla ilişki kurmaktır. Gücün kaynağı,
azığın ve desteğin pınarı geceleri uzun uzun zikrederek, ibadet yaparak, dua ederek, tesbih ederek O'nunla bağ
kurmaktır. Çünkü yol uzundur, yük ağırdır. Onun için bol azığa ve büyük yardıma ihtiyaç vardır. İşte bu azık ve
yardım buradadır. Burada kul ile Allah yalnızlık köşesinde, fısıltılı yakarışlarda, beklentilerde ve baş başa gelmenin
coşkusunda buluşurlar. Bu buluşmadan yorgunluğa ve dermansızlığa karşı rahatlık doğar, zayıflığa ve sayı azlığına
karşı güç meydana gelir. insan ruhu basit duygulardan ve kaygılardan arınarak taşıdığı yükümlülüğün yüceliğini,
üstlendiği "emanetin büyüklüğünü görür. O zaman da insan üzerinde yürüdüğü yolun dikenlerinin ayaklarında ve
vücudunun diğer yerlerinde açtığı ve açacağı yaraları umursamaz, önemsemez olur. (Seyyid Kutub Tefsiri)
26.
Gecenin bir kısmında O’na secde et (namaz kıl)[1*]. Gecenin uzun bölümünde de O’na ibadet et[2*] (namaz kıl, Kur’an’a çalış.)
[1*] Ayettin ilk cümlesinde ‘secde et’ buyrulduğundan bunlar gece namazları olan akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır.
[2*] Ayetin ikinci cümlesinde ‘tespih et’ buyurulmaktadır. Tespih, namaz da dahil Allah’a yapılan sürekli ibadetler, O’na boyun eğmek, kulluk etmek, O’nun indirdiğini anlayarak ve tekrar tekrar okumak anlamlarına gelir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
27.
Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da
önlerindeki çetin bir günü (hesap gününü) ihmal ediyorlar.
28.
Onları, bağ dokuları güçlü olarak Biz yarattık. Tercih ettiğimiz zaman benzerleriyle değiştiririz.
29.
Bunlar, aklınızdan çıkarmamanız gereken (zikirler) doğru bilgilerdir. Yapması gerekeni yapan[*] Rabbinin gösterdiği yola girer.
Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir (Müfredât).
(Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
30.
Allah gerekli desteği vermezse[*] yapabileceğiniz bir şey yoktur.
Allah Alîm’dir; her şeyi bilir,
Hakîm’dir; her kararı doğru olandır.
Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. Özne insansa “gereğini yaptı”, Allah ise “gereğini yarattı” anlamına gelir. Onun mutlaka bir gizli nesnesi/mef’ulü olur ve o nesne cümlenin akışından anlaşılır (Bkz. Müfredât). Bir şeyin olması için Allah’ın ‘Ol!’ emrini vermesi gerekir. (Yasin 36/82) Bu âyete göre, Allah’ın böyle bir emri olmadan hiçbir şey yapamayız. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)
31.
O, görevini yapanı ikramı ile kuşatır.
Yanlış yapanlar için de acıklı bir azap hazırlamıştır.