İHLÂS / ARINMIŞLIK SURESİ

İniş Sırası: 22 • Mushaf Sırası: 112 • Mekki Sure • 4 Ayettir

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. De ki: “O Allah[1*] Ehad'tır.”[2*]

[1*] Allah, Allah'ın özel ismidir. Allah sözcüğü, isim olarak Allah'ın dışında başka hiçbir şey için kullanılamaz. Başka dillere bu ismin dışında başka bir isimle aktarılamaz. Dilbilimcilere göre herhangi bir isimden türememiş, çoğulu, erili, dişili olmayan “tek başına, köksüz bir isimdir. (Erhan Aktaş Tefsiri)

***

[2*] Ehad için, “es-Samedin aksine Allah’tan başkası ehad diye nitelendirilemeyeceği için el takısı almamıştır” denilmişse de, başta bu sûrenin sonundaki olmak üzere Kur’an’da yalın olarak 53 yerde gelir. Burası dışında, hepsinde de başkaları için kullanılır. Ehad, sıfat-ı müşebbehe olması hasebiyle, “teklik O’na mahsus ve zâtıyla kaim” demektir. Belirsizlik, O’nun zâtına özgü bu niteliği kulun tam olarak kavrayamayacağına delâlet eder. Vahid yerine ehad gelmesi, maddî-manevî, aklî-hissî tüm boyutlardan ve açılardan biricikliğini, eşsizliğini ve benzersizliğini ifade içindir. Vahid olan “bir” parçalardan da meydana gelebilir, fakat ehad olan “tek” ve parçalanamaz olanı ifade eder. Mamafih Allah için Vâhid sıfatı da kullanılmıştır (Bkz: 22:34; 2:163). Fakat Ehad Vâhid’den teklik açısından daha güçlü bir sıfattır. İhlas sûresi muhatabının Allah tasavvurunu İnşâ eden bir sûredir. İlâhî bir kartvizit mesabesindedir. “Ey Allah’ım! Seni tanımak istiyorum!” diye dua eden bir kula sunulmuş bir cevap gibidir. İhlas sûresinde konuşan Allah, konu Allah’tır. Yani Allah’ın Allah hakkında konuştuğu sûredir bu sûre. Bu âyetteki kul (de ki) emrinin ilk anda hatırlattıkları şunlardır: 1) “De ki” emri muhatabın zihnini yüce bir makamdan gelen emre karşı hazırlar. 2) Bu emir talim ve terbiyeyi, yani eğitim ve öğretimi amaçlayan bir talimattır. 3) Bu bir şeyi yapma emri değil söyleme emridir. “Bir şeyi yapmadan önce ne yapacağını bil!” anlamına gelir. Zira söz düşüncenin çocuğu, eylemin annesidir. Maamafih sözün kendisi de aklın eylemidir. 4) Bir tek bu emirle tüm sûrenin belâgat çatısı değişmiş, sûre haberden İnşâya taşınmıştır. 5) Ele alınan konu akidenin direğidir ve bireysel yorumlara açık olmayan bir konudur. Onun için de muhatabın takdirine bırakılmayıp “de” emri verilmiştir. 6) “De ki” emri duyulduğu andan itibaren karşı ileti ister: “Ne diyeyim ya Rab!” Bu yöntem teyit alma yöntemidir. Yanlış anlamayı ve anlaşılmayı önlemek için kullanılır. Zira akide gibi nazik bir konuda açık kapı bırakmaya gelmez. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

2. Allah Samed’dir.[*]

Samed, Allah’ın mutlak ve mükemmelliğini ifade eden bir sıfattır. Hiçbir dile birkaç kelimeyle çevrilemez. Hem “her şey kendisine muhtaç olup kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan”; hem “ilk sebep ve son gaye” veya “öncesiz ilk, sonrasız son”; hem “eksilmeyen ve artmayan”; hem “evrenin eşsiz sahibi” mânalarına gelir. Kelimenin türetildiği samdın kök anlamı “güç (el-kuvve) ve cazibe kaynağı/merkezi (el-cem)”dir. Tabiatın çetin şartlarına direnen yekpare ve som kayaya samed denir. Yani zamana direnen, daim ve bâki olandır. İştikak-ı ekber açısından kelimenin aslî harflerinin sad ve mim olduğu, “boğaz deliği kapalı olup yememek” anlamındaki savm, “ağzı kapalı olup susmak” anlamındaki summ ve “kulak deliği kapalı olmak” anlamındaki samt ve çenesiyle değil değeriyle konuştuğu ve değeri sabit olduğu için “altın ve gümüş” anlamına gelen sâmit ile akrabadır. Yani deliksiz, gediksiz, eksiksiz, noksansızdır. Ne bir şey girer, ne bir şey çıkar. Bu mânâ, üflenen Ruh’un ‘Allah’tan bir parça’ olduğu düşüncesini de dışlar. Birçok otoriteye göre samed, “iç organları olmadığı için yeme ve içmeye muhtaç olmayan” demektir. Yani ölümlü olmayan ve beşere benzemeyendir. Kendisi başkalarına muhtaç olmayıp başkalarının ihtiyacını gideren toplum liderine de samed denir. Marife olarak geldiğinde mânâ şu olur: “her şey kendisine muhtaç olan ve kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan”. Hakim Tirmizî es-Samed’i “öncesiz ilk ve sonrasız son” olarak tarif etmiştir. Sözün özü: Allah’ın mutlak-mükemmelliğini ifade eder (Krş: İbn Teymiyye, Tefsir VII, 307-326). Müsnedin belirli gelmesi tahsis ifade ettiği için cümleye, “Yalnızca Allah sameddir” vurgusu katar. es-Samed ismi, Tanrı’nın bir şeye girdiği (hulul) veya bazılarının Tanrı’yla birleştiği (ittihad) türünden her tür akidevi sapmayı kökten reddeder. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

3. Çocuğu yoktur, kimsenin evladı da değildir.
4. Ve hiçbir şey O’na denk tutulamaz.”[*]

Allah’ın her bakımdan tek ve benzersiz olduğu, bir başlangıcının ve sonunun olmadığı gerçeği, “hiçbir şey O’na denk tutulamaz” ifadesinde mantıkî karşılığını bulmaktadır: Böylece O’nu tasvir etme ve tanımlama ihtimallerini de saf dışı bırakmaktadır (bkz. 6:100’ün son cümlesi ile ilgili not 88). Sonuç olarak, O’nun Varlığının mahiyeti insan kavrayışının yahut tahayyülünün sınırları dışındadır: bu gerçek, Allah’ı mecazî temsîller veya hatta soyut semboller aracılığıyla “tarif etme” teşebbüslerinin neden hakikatin inkarı ile eşit görüldüğünü açıklamaktadır. (Muhammed Esed Tefsiri)