FİL SURESİ

İniş Sırası: 19 • Mushaf Sırası: 105 • Mekki Sure • 5 Ayettir

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. Görmedin mi / gözünde canlandırmadın mı? Rabbin fillere eşlik eden orduya neler yaptı?[*]

Bu soru olay karşısında duyulan hayreti ifade etmek ve onun büyük önemine dikkat çekmek içindir. Çünkü olay Araplarca biliniyor ve onlarca meşhur bir olaydı. Hatta onlar bunu tarihin başlangıcı olarak kabul etmişlerdi. Fil yılında şöyle olmuştu, fil yılından iki sene önce böyle olmuştu, fil yılından on sene sonra şöyle olmuştu diyorlardı. Meşhur olan rivayetlere göre Hz. Peygamber de yine bu fil senesinde doğmuştu. Herhalde bu da bilinçli planlanmış, ilahi denkleştirmelerin şahane bir zamanlaması idi!

Dolayısıyla Fil suresi onların bilmediği bir olayı kendilerine anlatmak için değildi. Amaç onlara bildikleri bir şeyi hatırlatmaktı. Amaç bu hatırlatmanın ötesinde gerisinde gizli idi. (Seyyid Kutub Tefsiri)

2. Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?[*]

Onların tuzakları, düzenleri ne idi? Tevatüren bilindiği üzere filleriyle gelip Kâbe'yi yıkmak ve San'a'da yaptırmış oldukları Kulleys adındaki kiliseyi onun yerine koyarak halkı ona çevirmekti. Bu gayeye ermek için gizli açık birtakım teşebbüslerde bulunmuşlar, Mekke'nin üç fersah (17.286 km) mesafesinde Mugammes denilen yere kadar gelmişlerken, Mahmud dedikleri fili oradan beri Mekke'ye sevkedemediler. Başlangıçta tedbirleri bununla bozuldu. Sonra da açıklanacağı üzere "asf-ı me'kul" (yenmiş ekin) gibi mahv u perişan oldular. Kâbe'yi yıkamadıktan başka, kendileri helak ve kiliseleri harab oldu gitti, öyle değil mi? İşte böyle bir suikastı böyle bir vaziyette, böyle tersine çevirip de iptal eden ancak Rabbindir. Rabbin onu yaptı. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

3. Uçuşan yoğun bulut kütlelerini[*] üzerlerine göndermişti,

طَيْر (tayr) çoğul anlamı taşıyan isimdir; tekili طائر (tâir) dir. Kenarı olup havada yüzen her şeye tâir denir (Müfredat). Kuşa da iki kanadıyla uçan tâirdir. (En’âm 6/38) Kuşlar anlamında tamlamasız olan طَيْر (tayr), elif lam’lı olarak الطَيْر (et-tayr) şeklinde kullanılır. Bu âyette طَيْر (tayr), elif lamsızdır. Çünkü burada uçuşanlar kuş değil, lav bulutlarıdır. أبابيل, “arka arkaya, yığın yığın” demektir (el-Ayn). Zeccâc’a göre طير أَبابيل (tayrun ebâbîl) “şuradan buradan yığınlar halinde tayr” anlamındadır. “Ard arda kümeler halinde tayr” diyenler de olmuştur (Lisan’ul-Arab).

أبابيل (ebâbîl), ibil ile aynı köktendir. İbil’in kök anlamı, öbek öbek olma, ağır olma ve kapsamadır (Mekâyîs’il-luğa). Bu üç anlamı bir arada bulunduran deve sürüsüne ibil denir. Kümeler halindeki develere ibilun muebbele = إبل مؤبّلة denir (el-Ayn). Ebu Hatim’e göre “şu kişinin ibili var” demek 100 devesi var demek olur (Mekâyîs’il-luğa). Buna göre ve ersele aleyhim tayren ebâbîl = وأرسل عليهم طيرا أبابيل anlamı şu olur: “üzerlerine deve toplulukları gibi küme küme uçuşan nesneler gönderdi (Müfredat).

İbil, yağmur yüklü bulut anlamına da gelir (el-Kâmûs). Arap dili bilginlerinden el-Müberrid; “Hiç bakmazlar mı, ibil nasıl yaratılmış?” (Ğaşiye 88/17) âyetindeki ibil’e “büyük bulut kütleleri” anlamı vermiştir (Şevkânî, Feth’ul-Kadîr). أبابيل (ebâbîl), ibil ile aynı kökten olduğu için Müberred’in tanımını dikkate alırsak ona, tayran ebâbîl’e, arka arkaya uçuşan kalın bulut kütleleri veya yanardağdan çıkan lav ve kül bulutları demek gerekir. Zemahşerî, Arap şiirinde bulutların sıklıkla ibil’e (deve sürüsüne) benzetilmesi sebebiyle mecaz olarak bulutlara ibil dendiğini ifade etmiştir (Keşşaf ) (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

4. onlara pişmiş çamurdan taşlar atan bulutları[*]

(siccîl) çamurun pişirilmesiyle oluşan taş demektir; Farsça’dan Arapçaya geçmiştir. Siccîl, yanardağ patlamasıyla helak olan Lut halkının üzerine de yağmıştır. İlgili âyetlerden bir kısmı şöyledir:

Lut (erkek misafirlerini gayrimeşru ilişki için isteyen erkeklere) dedi ki: “Bunlar benim konuklarım; onların yanında beni utandırmayın. Allah’tan çekinin de beni üzmeyin.” Dediler ki; “el âlemin işine karışmanı yasaklamamış mıydık?”

Lut dedi ki, “Eğer istiyorsanız, işte kızlarım! (Onlarla evlenin!)...” Senin hayatına yemin ederim ki onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. Gün doğarken büyük bir gürültüyle sarsıldılar. Oranın altını üstüne getirdik. Üzerlerine siccîlden taşlar yağdırdık. Kalıntı arayanlar için bunda kesin belgeler vardır. Orası bugün bir yol üzerinde durmaktadır.

Bunda inananlar için de kesin bir belge vardır. (Hicr 15/68-77)

Yanardağı patlatmakla görevli melekler İbrahim aleyhisselama uğramışlardı. İbrahim onlara: “Asıl göreviniz nedir, ey elçiler? Diye sordu. Biz, günaha batmış bir topluluğa (kavme) gönderildik, dediler. Üzerlerine balçıktan taşlar salmak için... Rabbinin katından aşırı gidenler için damgalanmış taşlar. (Zariyat 51/31-34)

Cevheri siccîli, “cehennem ateşinde pişirilmiş taşlar” diye tanımlamıştır (es-Sıhah). Bu taşlar, gerçekten de cehennemi andıran yanardağın içinde pişirilip fırlatılan taşlardır. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

5. Sonunda, onlar içleri yenmiş bitki kabukları[1*] gibi oldular.[2*]

[1*] عصف (asf) dane üzerindeki kabuğa denir (Mekâyîs’il-luğa). Allah ashab-ı fili, danesi yenmiş kabuk gibi içi boş yapmıştı (lisan’ul-Arab). Lut aleyhisselama inanmadıkları için yanardağ patlaması sonucu lav külleri altında kalan eşi ve diğerleri ile ilgili yedi ayette bu durum “çoğu gidip azı kalan” anlamındaki ğâbir (غابر) (Lisan’ul-arab) kelimesi ile ifade edilir. Demek yanardağ külleri altında kalan cesetlerin içi yok olur ama dışlarında bir şeyler kalır.

[2*] Bu âyete göre fil olayının geçtiği وادي النار = Vâdi’nâr’da kazı yapılsa, ölen askerlerin ve fillerin cesetleri, donmuş ve içleri boş bir halde bulunabilir. Bu vadi, Müzdelife ile Mina arasındadır. Vadinin iki tarafındaki dağları gözlemleyen herkes, yanardağ patlamasının izlerini açıkça görebilir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)